Bildirinin can alıcı noktası ne?
"Hükümeti tehdit etme hakkını nereden alıyorlar" diye soran Gülay Göktürk, Yargıtay Bildirisi'nin hangi paragrafına katıldığını yazıyor... İşte Göktürk'e göre bildirinin en "can alıcı" noktası...
Güdümlülük...
Yargıtay Bildirisi haber bültenlerinde boy gösterdiği andan itibaren, tepkiler de yağmaya başladı. Hukukçular söylenebilecek her şeyi söylediler. Bu bildiriyle hem kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlal edilerek yasamaya müdahale ediliyor; hem şu anda Anayasa Mahkemesi'nde sürmekte olan Ak Parti kapatma davasına baskı yapılmaya çalışılıyor; hem de halkı ve Meclis'i aşağılama suçu (TCY 301) işleniyor.
Peki bu suçların karşılığı ne? Bizler yazdığımız her yazının satır satır hesabını verirken, Yargıtay üyeleri canları istediği zaman kalemi kağıdı ellerinde alıp Meclis'e hakaret etme; hükümeti tehdit etme hakkını nereden alıyor? Hukuk devletlerinde yüksek mahkemelerin halka posta atmasının önüne geçecek bir çare yok mu?
Bu suçların karşılığı sadece bir kınama bildirisi mi olacak? Diyeceksiniz ki, şimdiye kadar hangi gayrı meşru müdahale ceza gördü ki bu görsün... Evet ama her ay başı demokratik rejim aleyhine bildiri yayınlayanların cür'eti de buradan geliyor zaten...
İşin hukuki boyutunu - tam bir karamsarlıkla- bir yana bırakıp bildiride savunulan görüşlere gelecek olursak... Bildirinin ağırlıklı mesajı, "ısrarlı ve sistemli bir biçimde yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının zedelendiği ve iktidar yanlısı güdümlü bir yargı oluşturulmakta olduğu" iddiası olarak görülüyor. Yargı iktidarın güdümüne sokulmamalıymış. Tamam, sokulmasın; ama önce şu anda güdümünde olduğu odakların güdümünden çıkmasına ne dersiniz?
Hadi Yassıada'da, 12 Mart mahkemelerinde, 12 Eylül davalarında, DGM'lerde yargının kimlerin güdümünde olduğunu hatırlatmayalım, o günler çok geride kaldı deyip geçelim. Peki şu son on yılın "tarafsızlık" örneklerini nereye koyacağız? Yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına o kadar önem veriyorsanız, 28 Şubat'ta Genelkurmay'ın brifinglerini nasıl içinize sindirdiniz? Yüksek yargı mensuplarının Meclis'e karşı yapılmış gayrı meşru bir müdahalenin faillerinin karşısında ceketlerini ilikleyip saf tutmaları ve darbecilerden "brief" almaları hangi bağımsızlık anlayışında yazıyordu?
Neden biriniz çıkıp da "Bir ülkenin halkının bir kısmını "iç düşman" diye niteleyerek hedef almak bölücülük suçudur, halkın bir kesimini kin ve nefrete sürüklemektir, kışkırtıcılıktır " demediniz? Şemdinli'de aklınız neredeydi? Şemdinli Dosyası mahkeme tarafından kabul edildiği halde, hiç yetkisi olmayan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu soruşturma açtırdığında neden hiç aklınıza gelmedi yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı?
Tek suçu işini yapmak yani iddianame yazmak olan bir meslektaşınızın ömür boyu meslekten men edilmesi gibi eşi görülmemiş bir hukuk skandalı yaşanırken neden gıkınız çıkmadı? Genelkurmay'ın 27 Nisan Bildirisi'nin ardından Deniz Baykal'dan gelen apaçık yönlendirme girişimini, "Eğer Anayasa Mahkemesi 367'ye gerek yok kararını verirse, ülke çatışmaya sürüklenir, daha kötü bir döneme girilebilir." sözlerini kınamak neden hiç gündeminize gelmedi?
Yargıtay Bildirisi'nin katıldığım tek noktası son paragrafı... Aynen onların ifadesini tekrarlayarak söyleyecek olursak; gerçekten de "asla unutulmamalıdır ki; insanlık tarihi, böylesi güdümlü bir yargı ile varlığını sürdürebilen, bireyini güvenli ve mutlu edebilen ve uygarlık yarışında başarılı olabilen hiçbir millet ve devlete tanıklık etmemiştir. Yüce Türk Ulusu ise bağımsızlığı ve etkinliği eksiksiz bir yargı erkine her zaman layık olmuştur" Öyleyse şu andaki en acil sorunumuz, yargımızı bu güdümlü durumdan kurtaracak reformları bir an önce yapmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder