AKP demokrat değil anladık, peki siz?
Self-Oryantalizmin her çeşidinden, “doğu, şark zihniyeti” gibi laflardan, “bizden adam olmaz” klişelerinden hiç hoşlanmam. Ama 1 Mayıs meydan savaşını müteakiben kendimi bu “Türklere demokratlığı anlatmak ne kadar zormuş” demekten de alamıyorum.
Önce AKP’li ilan etmelerinden fena halde korktuğum cenaha ifademi vereyim: 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananlar hiçbir şekilde kabul edilemezdi. Başbakan’ın “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” sözünden başlayarak izlediği son derece elitist, sağcı, jakoben tavır polis şiddetine cevaz verdi. Yetti mi? Bunun aksini iddia edenlerin “Provokasyon olacaktı”, “Ama sendikaların da bu Taksim fetişizmi” gibi açıklamaları da hakkaniyet duygusunu yitirmemiş kimse tarafından ikna edici bulunamaz.
Ama tüm bu haklı eleştiriler, bir darbenin içinden geçerken kimseye de “AKP’nin demokratlık maskesi düştü, bundan sonra başına ne gelse haktır” deme hakkını da vermez. En azından bu eleştiri AKP’nin maruz kaldığı darbeye karşı çıkma konusundaki kararlılığı azaltan karşı bir siyasi hamleye malzeme yapılamaz.
Yapılırsa işte bu da en hasından ‘kendine demokratlık’ olur ve bu kez sizin demokratlık maskeniz düşer.
AKP’den faşist, muhafazakâr otoriter parti çıkartma azmi, CHP’den de demokrat sol bir parti çıkartma konusundaki sonsuz iştiyak biliniyor.
AKP de bu konudaki doymak bilmez iştaha doğru alevli meyve tabakları gönderip durmakta. CHP ise kapısında “ne olur çağdaş sosyal demokrasi” diye yatıp kalkanları da pek takmadan gittikçe faşizan bir yere doğru kayıyor.
Ama AKP’nin demokratlık maskesini düşürme konusundaki hevesin tersi CHP’nin suratından atıp durduğu demokratlık maskesini yeniden yerine takmak için devrede.
O yüzden esas can alıcı soru, cevabı olmayan, olmadığı için de hiddetlendiren, bütün bu ‘AKP’nin demokratlık maskesini her fırsatta düşürmeye çalışma azminin’ sebebi olan soru şu: Bırakın kimseye demokratlık sözü vermemiş bir kitle partisi olan AKP’nin demokratlığını, peki siz demokrat mısınız.
İşte AKP’nin maskesini düşürüp, demokratları AKP’ye destek veren saflar olarak köşeye sıkıştırma telaşının nedeni kimsenin bu soruya verecek açık ve dürüst bir cevabının olmamasıdır.
1 Mayıs üzerine “AKP’nin demokratlığı buraya kadarmış” diye manşet atan Radikal gazetesi çok iyi biliyor ki, 41 çalışanını sorgusuz sualsiz işten attığı gün, sonrasında Genel Yayın Yönetmeni’nin darbeye hazırlık operasyonları olarak nitelendirdiği Cumhuriyet Mitingleri’ni “Her yer kırmızı beyaz” diye coşkuyla verdiği gün, darbeye meşruiyet zemini sağlamaya çalışanların ılımlı İslam argüman sepetine “Denizli’de Ilımlı İslam” manşetiyle destek attığı gün kendilerinin demokratlık maskesi de yerlerde sürünmüştü.
Üç-beş tane kız öğrencinin başörtüsüyle üniversiteye girebilmesine bile tahammül edemeyip laiklik tehlikede trenine atlayarak ‘üçüncü yollara’ sapan sol demokrat yazar çizerler çok iyi biliyor, AKP gibi kendilerinin de kriz zamanlarında sadece “kendilerine demokratlık”ları nüksetmekte.
Bundan yedi-sekiz ay önce çoğunluğunun emekçi olduğu kitleler kastedilip “Bidon kafalı”, “Göbeğini kaşıyan adam” diye hakaretler edilirken, “halkın oyunu üç beş kilo kömüre, şekere sattığı” söylenip, “çobanlarla profesörlerin eşit oy hakkı olması” üzerine türlü saçma kelam edilirken sesini çıkarmayan o kitlelerin temsilcisi sendikaların, şimdi Başbakan’ın aynı elitist dille “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” sözlerine hiddetlenmeleri de vicdanları pek tatmin etmiyor.
“AKP’nin demokratlık maskesi düştü, hadi bakalım şimdi ne diyeceksiniz, siz saf saf AKP’nin peşine takılanlar”diye demokratları köşeye sıkıştırdığını zannedenlere de denecek ilk söz “Size de Günaydın” olsa gerek.
Kim AKP’nin demokrat bir parti olduğunu söylemişti ki? AKP’nin kendisinin bile böyle bir iddiası yokken hem de. AKP halkın yarısının oyunu almış bir kitle partisi. Milliyetçilerden, dindarlardan, işçilerden, patronlardan, ayaktan, baştan oy almış bir parti. Ve AKP herkese özgürlük, herkese demokrasi, işçilere 1 Mayıs’ta Taksim’i vaad ederek almadı o oyları.
Yani asıl saflık darbecilerin, Ergenekoncular’ın, siyasetten ümidi kesmişlerin kol gezdiği bir siyaset arenasında AKP’ye sadece siyaseti savunmak rolü kaldı diye ondan İngiliz Liberal Partisi olmasını, Alman Hür Demokrat Parti gibi davranmasını beklemekti.
Zorunlu bir demokratlık AKP’ninki. Siz demokrat olamadığınız için AKP demokrat. Cumhuriyet mitinglerinde, 367 skandalında, başörtüsü tartışmalarında siz ‘kendinize demokrat’ olduğunuz için de AKP ‘kendine demokrat’. Ona kızmaya hakkınız yok.
Şaşırmayın da. Siyasetin ilkel darbe, derin devlet cenderesinde olduğu bir ülkede demokrasi de bu kadardır, demokratlık da bu kadar.
Bu ülkede siyaset o kadar temel meseleler üzerinden tartışılıyor ki herkese eşit oy hakkını savunmak, parlamentoya inanmak, darbe olmasın diye bağırmak, Kürtler de vardır demek bile adınızın ‘demokratlar’ arasına yazılması için yeterlidir.
Yani demokratlık çıtamız çok aşağılarda. AKP’nin de demokratlığı da oralarda seyredince ne diye şaşırdınız?
Askerî vesayetin başımızda sallanıp duran demoklesin kılıcına karşı, Ergenekoncular’ın baltalarına karşı bir savunma kalkanı AKP’nin demokratlığı. Kendini güvende ve güçlü hissettiği anda ağırlığı altında ezildiği, vücudunu yorgun bırakan o kalkanı çıkarıyor, hepsi bu. Mesela baş olamayacak ayaklar olarak gördüğü güçsüz işçilere karşı.
Sokaklara düşmüş, kimsenin sahip çıkmadığı, cami önüne bırakılmış demokratlığı AKP kucağında buldu, sahip çıktı, kalacak yer, yemek ve üst baş verdi. Ama onun çocuğu, değil demokratlık, evlatlık bile edinemedi hâlâ. İlişkileri çok eğreti. Bir taraftan sokağa bırakmak vicdanına sığmıyor, ama öteki taraftan da evin diğer çocukları bu yeni yetim çocuktan pek hoşlanmıyorlar, evde hır gür çıkıyor sürekli. Huzursuzluk sürerse de her an bir yetimhanenin önüne bırakabilir.
Yani siz bırakın AKP’nin demokratlığa üvey evlat muamelesi yapmasını, vicdansızlığını. Peki, siz bakabilecek misiniz bu çocuğa, evinizi açıyor musunuz, diğer çocuklarınızdan ayırmayacağınıza söz verebilir misiniz? Onu evlatlık olarak alır mısınız?
Self-Oryantalizmin her çeşidinden, “doğu, şark zihniyeti” gibi laflardan, “bizden adam olmaz” klişelerinden hiç hoşlanmam. Ama 1 Mayıs meydan savaşını müteakiben kendimi bu “Türklere demokratlığı anlatmak ne kadar zormuş” demekten de alamıyorum.
Önce AKP’li ilan etmelerinden fena halde korktuğum cenaha ifademi vereyim: 1 Mayıs’ta İstanbul’da yaşananlar hiçbir şekilde kabul edilemezdi. Başbakan’ın “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” sözünden başlayarak izlediği son derece elitist, sağcı, jakoben tavır polis şiddetine cevaz verdi. Yetti mi? Bunun aksini iddia edenlerin “Provokasyon olacaktı”, “Ama sendikaların da bu Taksim fetişizmi” gibi açıklamaları da hakkaniyet duygusunu yitirmemiş kimse tarafından ikna edici bulunamaz.
Ama tüm bu haklı eleştiriler, bir darbenin içinden geçerken kimseye de “AKP’nin demokratlık maskesi düştü, bundan sonra başına ne gelse haktır” deme hakkını da vermez. En azından bu eleştiri AKP’nin maruz kaldığı darbeye karşı çıkma konusundaki kararlılığı azaltan karşı bir siyasi hamleye malzeme yapılamaz.
Yapılırsa işte bu da en hasından ‘kendine demokratlık’ olur ve bu kez sizin demokratlık maskeniz düşer.
AKP’den faşist, muhafazakâr otoriter parti çıkartma azmi, CHP’den de demokrat sol bir parti çıkartma konusundaki sonsuz iştiyak biliniyor.
AKP de bu konudaki doymak bilmez iştaha doğru alevli meyve tabakları gönderip durmakta. CHP ise kapısında “ne olur çağdaş sosyal demokrasi” diye yatıp kalkanları da pek takmadan gittikçe faşizan bir yere doğru kayıyor.
Ama AKP’nin demokratlık maskesini düşürme konusundaki hevesin tersi CHP’nin suratından atıp durduğu demokratlık maskesini yeniden yerine takmak için devrede.
O yüzden esas can alıcı soru, cevabı olmayan, olmadığı için de hiddetlendiren, bütün bu ‘AKP’nin demokratlık maskesini her fırsatta düşürmeye çalışma azminin’ sebebi olan soru şu: Bırakın kimseye demokratlık sözü vermemiş bir kitle partisi olan AKP’nin demokratlığını, peki siz demokrat mısınız.
İşte AKP’nin maskesini düşürüp, demokratları AKP’ye destek veren saflar olarak köşeye sıkıştırma telaşının nedeni kimsenin bu soruya verecek açık ve dürüst bir cevabının olmamasıdır.
1 Mayıs üzerine “AKP’nin demokratlığı buraya kadarmış” diye manşet atan Radikal gazetesi çok iyi biliyor ki, 41 çalışanını sorgusuz sualsiz işten attığı gün, sonrasında Genel Yayın Yönetmeni’nin darbeye hazırlık operasyonları olarak nitelendirdiği Cumhuriyet Mitingleri’ni “Her yer kırmızı beyaz” diye coşkuyla verdiği gün, darbeye meşruiyet zemini sağlamaya çalışanların ılımlı İslam argüman sepetine “Denizli’de Ilımlı İslam” manşetiyle destek attığı gün kendilerinin demokratlık maskesi de yerlerde sürünmüştü.
Üç-beş tane kız öğrencinin başörtüsüyle üniversiteye girebilmesine bile tahammül edemeyip laiklik tehlikede trenine atlayarak ‘üçüncü yollara’ sapan sol demokrat yazar çizerler çok iyi biliyor, AKP gibi kendilerinin de kriz zamanlarında sadece “kendilerine demokratlık”ları nüksetmekte.
Bundan yedi-sekiz ay önce çoğunluğunun emekçi olduğu kitleler kastedilip “Bidon kafalı”, “Göbeğini kaşıyan adam” diye hakaretler edilirken, “halkın oyunu üç beş kilo kömüre, şekere sattığı” söylenip, “çobanlarla profesörlerin eşit oy hakkı olması” üzerine türlü saçma kelam edilirken sesini çıkarmayan o kitlelerin temsilcisi sendikaların, şimdi Başbakan’ın aynı elitist dille “Ayaklar baş olursa kıyamet kopar” sözlerine hiddetlenmeleri de vicdanları pek tatmin etmiyor.
“AKP’nin demokratlık maskesi düştü, hadi bakalım şimdi ne diyeceksiniz, siz saf saf AKP’nin peşine takılanlar”diye demokratları köşeye sıkıştırdığını zannedenlere de denecek ilk söz “Size de Günaydın” olsa gerek.
Kim AKP’nin demokrat bir parti olduğunu söylemişti ki? AKP’nin kendisinin bile böyle bir iddiası yokken hem de. AKP halkın yarısının oyunu almış bir kitle partisi. Milliyetçilerden, dindarlardan, işçilerden, patronlardan, ayaktan, baştan oy almış bir parti. Ve AKP herkese özgürlük, herkese demokrasi, işçilere 1 Mayıs’ta Taksim’i vaad ederek almadı o oyları.
Yani asıl saflık darbecilerin, Ergenekoncular’ın, siyasetten ümidi kesmişlerin kol gezdiği bir siyaset arenasında AKP’ye sadece siyaseti savunmak rolü kaldı diye ondan İngiliz Liberal Partisi olmasını, Alman Hür Demokrat Parti gibi davranmasını beklemekti.
Zorunlu bir demokratlık AKP’ninki. Siz demokrat olamadığınız için AKP demokrat. Cumhuriyet mitinglerinde, 367 skandalında, başörtüsü tartışmalarında siz ‘kendinize demokrat’ olduğunuz için de AKP ‘kendine demokrat’. Ona kızmaya hakkınız yok.
Şaşırmayın da. Siyasetin ilkel darbe, derin devlet cenderesinde olduğu bir ülkede demokrasi de bu kadardır, demokratlık da bu kadar.
Bu ülkede siyaset o kadar temel meseleler üzerinden tartışılıyor ki herkese eşit oy hakkını savunmak, parlamentoya inanmak, darbe olmasın diye bağırmak, Kürtler de vardır demek bile adınızın ‘demokratlar’ arasına yazılması için yeterlidir.
Yani demokratlık çıtamız çok aşağılarda. AKP’nin de demokratlığı da oralarda seyredince ne diye şaşırdınız?
Askerî vesayetin başımızda sallanıp duran demoklesin kılıcına karşı, Ergenekoncular’ın baltalarına karşı bir savunma kalkanı AKP’nin demokratlığı. Kendini güvende ve güçlü hissettiği anda ağırlığı altında ezildiği, vücudunu yorgun bırakan o kalkanı çıkarıyor, hepsi bu. Mesela baş olamayacak ayaklar olarak gördüğü güçsüz işçilere karşı.
Sokaklara düşmüş, kimsenin sahip çıkmadığı, cami önüne bırakılmış demokratlığı AKP kucağında buldu, sahip çıktı, kalacak yer, yemek ve üst baş verdi. Ama onun çocuğu, değil demokratlık, evlatlık bile edinemedi hâlâ. İlişkileri çok eğreti. Bir taraftan sokağa bırakmak vicdanına sığmıyor, ama öteki taraftan da evin diğer çocukları bu yeni yetim çocuktan pek hoşlanmıyorlar, evde hır gür çıkıyor sürekli. Huzursuzluk sürerse de her an bir yetimhanenin önüne bırakabilir.
Yani siz bırakın AKP’nin demokratlığa üvey evlat muamelesi yapmasını, vicdansızlığını. Peki, siz bakabilecek misiniz bu çocuğa, evinizi açıyor musunuz, diğer çocuklarınızdan ayırmayacağınıza söz verebilir misiniz? Onu evlatlık olarak alır mısınız?
Yıldıray Oğur / www.taraf.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder