"Benimle aynı düşüncede olmayan insan düşman değildir ; Sadece benimle aynı düşüncede olmayan başka bir insandır." (Alıntı)

KARMA (Karışık Olanlar) Son Eklediklerim...

26 Aralık 2008 Cuma

TARİH : Ermeni Sorunu _ Özrü kabahatinden büyük !

Unlu tarihcimiz Prof.Turkkaya Ataov www.ozurdilemiyorum .net de yayinlanmak uzere musade verdigi iki metinden birinde soyle diyor.


Özrü kabahatinden büyük!

PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV

Ermenilerden özür dileme açıklamasını imzalayanlar var. “Af dileme erdemdir” diyen de oldu. Alçak gönüllülük gösterimi insan doğasında var. Kaba biri bana “küt” diye çarptığında, “özür dilerim” sözü ağzımdan kendiliğinden dökülüyor. Yobaz-işbirlikç i-ayrılıkçı bir faşist özentinin ağır basmakta olduğu ortamdayız. Bunlardan ayrı durmak isteyenler de kendilerine ve dış dünyaya “biz birey olarak demokrat, insancıl, uygar, çağdaş, gerçek Batılı, ileri aydınlarız; onlardan değiliz” demek isteyebilirler. Kimi tanışını, dostunu, Ermeni komşusunu kıramayarak imza koyabilir. Kendini tanıtma, değişik görünme gibi bambaşka örgeler de olacaktır. Her birindeki itici nedene ayrı ayrı bakmak olanaksız. Ancak, önemli bir bölümünün de, tarih bildiğinden ya da Ermeni duygudaşlığından ötürü değil, Cumhuriyete karşı olması nedeniyle katıldığı söylenmezse ve bu tavırların başka oluşumlarla koşutluğu görmezden gelinirse, büyük eksiklik olur.

Ne var ki, tarih eş-dost hatırı, bireyin hoşgörülü görünmesi ya da ABD ve AB sorumluları önünde temize çıkma kaygılarıyla yazılmıyor. Konu Ermeni-Türk ilişkileriyse, bu ikisinin belgelikleri başta olmak üzere, ilgili ve belli başlı devletlerin yayımlanmış ya da basılmamış belge hazineleri var. Kitaplar, kitapçıklar, süreli yayınlar, gazeteler, bilimsel araştırmalar, yıllıklar, doktora ve yüksek lisans tezleri, yazanaklar, toplantılar, açık oturumlar, sempozyumlar, bildiriler, tutanaklar, anılar, albümler, resimler ve benzerleri kitaplıkları doldurur. Birçoğu yayımlandı da. Örneğin, ben kendi adımla Türkiye’de ve yurt dışında, Türkçe dahil, değişik dillerde, seksen kitap ve kitapçık yayınladım. Bu konuda ilk küçük kaynakçayı otuz yıl önce çıkarmıştım. Şimdi Dr. Erdal İlter’in 300 sayfalık ayrıntılı kaynakçası var.

Sayısı yüz milyonu bulan Osmanlı belgelerini bir yana koyalım. Özür dileme açıklamasına imza koyanlardan 200.000 dosyalık Bab-ı Ali Evrak Odasına, 224 cilt Meclis-i Vükelâ Mazbatalarına, 46 ciltlik İradat-ı Seniye Müsveddatına, Yıldız Sarayı belgelerine, her ilin sâlnamelerine, Mesail-i Mühimme ve Gayri Müslim Cemaatlerine Ait Defterlere ve Nazım Paşa vukuatı, Mehmet Mansur Efendi yazanağı, Vali Hakkı Paşa buyrukları ya da Uras incelemesi benzeri yüzlerce ve binlerce ilk elden belgelere bakmış olmalarını beklemiyorum. Bunları renkli filmler olarak önde gelen dünya kitaplıkları ve konuyla ilgili en önemli araştırma merkezlerine yıllar önce armağan etmiştik. Genel Kurmay Başkanlığı bunları kimi yabancı dillere, bu arada günümüz Türkçesine de çevirerek cilt cilt yayımladı. Bu aydınlatıcı çalışmaları da bir kalemde geçelim.

Bize büyük ölçüde hak veren eski ve yeni kuşak yabancılardan ünlü Langer, Hamlin, Whitman, Rambert, Eliot, Ubicini, Arpée, Shaw, McCarthy, Lewis, Levy, Zeidner, Weems, Erickson ve benzerlerinin yazdıklarını da bir yana koyalım.

Ama, gelin görün ki, sorumlu konumdaki Ermenilerin kendi yazdıkları var; hem de hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde. Ermeniler silâhsız, savunmasız, barışçı, zayıf, sahipsiz, suçsuz çoluk-çocuktan oluşan ve dudaklarında ilâhilerle ölüme koşan örnek Hıristiyan sivilleriydiler, öyle mi? Ama kendileri bile öyle demiyorlar ki! Önce, Anadolu yöresini ve Daşnak terör örgütünün akıttığı kanı iyi bilen Amerikan Ermenisi K.S. Papazian’ın benim sık göndermeler yaptığım kitabında dediği gibi, Ermeniler Anadolu’da, kimilerinin Batı Ermenistan demek istedikleri altı il de dahil olmak üzere, hiçbir yerde çoğunlukta değildiler. Değişen çağa ve koşullara göre, Rus, İngiliz, Fransız ve Amerikan din yayıcıları, gizli görevlileri, silâhları ve paralarıyla başkaldırdılar, zararlar verdiler ve öldürdüler. Sandıklarla silâh, cephane, hattâ büyük kilise mumu biçiminde top namluları ya yakalandı ya da Ermenilerin ellerine sızdı. Kiliselerde, yabancı okullarda ve banka kasalarında patlayıcılar saklandı. Ermeni yazar L. Nalbantian’ın doktora tezindeki terörizm değerlendirmelerini okumakta yarar var.

Nisan 1915 başında Van’da yaşanan silâhlı ayaklanma bu kenti devletten ayırdı ve orada Ermeni önderliği ve Rus desteğinde yönetim kurdu. Komutanlarından G. Pastırmacıyan Amerika’da basılan bir kitabının başlığını Ermenilerin savaşa katılımını “Müttefik kümesinin kazanmasında belirleyici neden” olarak sunuyordu. General Antranik gibi öteki Ermeni komutanların yazdıkları ve açıklamaları hep nasıl Türkleri yok etmeğe yönelik olduklarını anlatır. Ermeniler bir düzine savaşa katılıp karşılarındakileri öldürmediler mi? Salgın hastalıklar Anadolu’yu silip süpürürken onlardan da can almadı mı? 1924’de Amerika’daki bir yayınları Ermenilerin Türklere karşı Kafkasya, Doğu Anadolu, Süveyş, Sina, Kudüs ve Suriye cephelerinde “200.000’lik ordularla”, 1926’daki benzer bir yayın da “200.000’den fazla” silâhlı kuvvetle çarpıştıklarını yazar. Bu yayınlar bende var ve bu bilgilerle belgeleri kaç yıldır yapmakta olduğum Türkçe ve yabancı dillerdeki kitapların içine koyarak okuyucuya sunmayı araştırma ve gerçekçilik görevim bildim.

1914-18 arası Ermeni savaşlarını anlatan A.P. Hacobian ve Ermenilerin doğuda Kafkas cephesindeki askerî eylemlerini anlatan Ermeni General G. Gorgarian “özür açıklaması”na imza koyanların dikkate almadıkları kanıtları kendi kalemleriyle sergilemektedirler. Ben bu Ermeni kaynaklarına da kendi yayınlarımda göndermeler yaptım. Birinci Dünya Savaşının yenginlerinin önderleri olan D. Lloyd George ve G. Clemenceau gibi başbakanlar, General E.H.H. Allenby gibi Ermenilere komuta etmiş ön sıradaki yüksek rütbeli askerler ve siyasal kararların önemli yerlerinde bulunan A.J. Balfour, R, Cecil ve J, Bryce gibi kişiler, Ermenilerin kendilerinin kabul ettikleri gibi, “200,000’den fazla” silâhlı kişiyi Türklere karşı savaşa sürdüklerini yinelemiş ve kendilerine teşekkür etmişlerdir. 1917 Bolşevik Devrimine değin, bu kutlamalara Rus Çarı İkinci Nikola ile Kafkasya’daki Rus generalleri de katılıyorlardı. Bu bilgileri, Türkçe kitaplarım da dahil, çok sayıda okuyucuya ulaşan yayınlarıma gereği gibi aktardım. Başkalarının da yayınları var.

Bu arada, 2003’de basılan önemli bir İngiliz kitabının “Osmanlılar seferberlik hazırlığı içindeyken, Ermenilerin doğuda 120,000 kişiyi boğazladıklarını” belirttiğini de yazdım. İngiliz kaynağı “öldürdüler” dememekte, sanki hayvan kesilen mezbahadan söz eder gibi “boğazladılar” demektedir. Gene aynı kaynak Van’da silâhla başkaldırıp Türk ve Müslüman mahallelerini bastıklarını, kenti devletten ayırıp başa geçtiklerini ve daha sonra da bir 50.000 kişi daha yok ettiklerini yazmaktadır. Bunun belgelerini de yayınladım. Ya Japonlar ABD’nde aynı şeyi yapsaydı, neler olurdu?

Özür açıklamasına imza koyanlar bu kaynakları bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa, bu bilgiçlik gösterisinin kaynağı ne? Biliyorlarsa neden? Bunda toplumun değerlerinin eksileceğini hesaba katmıyorlar mı? M. Kemal Atatürk’e ve devrimlere karşı takınılan yeni tavırlarda da toplumun değerlerini teker teker eksiltme çabası yok mu? “Ne mutlu Türküm diyene” değerlendirmesiyle topluma güven kazandırmak yerine, bu koca ulus bir kinle bezenmiş aşağılık duygusu örgüsü kıskaçına mı alınmak isteniyor? 1914-18 Savaşında bunca Türk öldürülmedi mi? Ya 1821-1922 arası Balkan, Kafkas ve Kırım Türklerinin başına gelenler? Bunlara hiçbirine neden bir gönderme bile yok? Benim TBMM adına ayrı ayrı Türkçe ve İngilizce hazırladığım iki kitabımın başına şöyle bir not koymuştum: “Bu kitaba konu olan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde meydana gelen isyan ve çatışmalarda yaşamını yitiren asker ve masum insanlarla, yıllar sonra teröristlerce şehit edilen Türk diplomatlarını n anısına...” O dönem benim de her yurt dışına çıkışımda saklanmak zorunda kaldığım yıllardı. ASALA şubelerinde resmim asılıydı. Kim kimden özür dilemeli?

(Alıntıdır)

25 Aralık 2008 Perşembe

TARİH : Ermeni Sorunu _ Ohannes Kaçaznuni'den de Özür Dileyecekler mi...?

Kaçaznuni, 1914'ten 1923'e uzanan süreçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin özünü savaş hali olarak değerlendirmektedir. Kaçaznuni'nin yaptığı çok doğru saptamaya göre bu savaş, aslında Türkiye ile emperyalist devletler arasındaki bir savaştı. Kaçaznuni'nin kitabının en önemli noktası, Taşnak Partisi ile onun peşine takılan Ermenileri savaşın bir tarafı, o günkü Türk devletini ise diğer tarafı olarak değerlendirmesidir.

Alev COŞKUN

Bir grup aydın, 1915-1918 dönemi tehcir (göç ettirme) olayları nedeniyle "Ermenilerden 1915'te yaşadıkları için özür diliyorum" adlı bir imza kampanyası başlattı.

Bu kampanyaya 60'ı aşkın emekli büyükelçi karşı bildiriyle yanıt verdi. 43 eski diplomatını Ermeni terörüne kurban vermiş olan Dışişleri camiasının, bu şehit diplomatlar anısına saygı duyarak verdiği yanıt ve TSK'nin bu konuda aydınlar bildirisinin yanlış yorumlanacağını belirtmesi, Cumhurbaşkanı'nın bu bildiriye hoşgörü ile bakması, Başbakan'ın karşı çıkması konuyu daha da önemli ve karmaşık bir düzeye taşımıştır.

Kendilerine aydın grubu adı veren kişilerin, demokrasilerde böylesi bildiriler yayımlamaları doğaldır.

Ancak özür bildirisini yayımlayanların, kesin çizgileri olmayan karmaşık bir konuda taraf olduklarının ayırdında olmaları gerekir. Türk Devleti, Ermeni konusunda belgelerin açılmasını ve hatta bu belgelerin yansız tarihçiler tarafından değerlendirilmesini istemektedir. Ancak Ermeniler bu tutarlı öneriye olumlu yanıt vermiyorlar. Böylesi tarafsız bir kurul eğer bir yargıya varırsa, özür dileme yolu açılabilir. Ancak böyle bir olgu yokken ve bu tarihi konu saptırılarak uluslararası arenada siyasal çıkar konusu yapılırken aydınların ortaya dökülüp özür dileme kampanyaları açmaları kuşku yaratmıştır.

İşte bu nedenle ben de kendilerine "Ohan-nes Kaçaznuni'den de özür dileyecek misiniz" diye soruyorum?

Neden Kaçaznuni?

Çünkü bu çok önemli, Ermeni davası için çalışmış olan Ohannes Kaçaznuni, sözü edilen bizim bu bir grup aydının tersini söylüyor.

Aman efendim, kimmiş bu Kaçaznuni ki ondan özür dileyelim diye hemen bir itirazda bulunmasınlar.

O zaman Kaçaznuni'nin kim olduğuna bakalım:

Gerçek ismiyle Hovannes Katchaznouni (Ohannes Kaçaznuni) Ermeni tarihinde tartışılmaz çok önemli bir kişidir. Ermeni terör örgütü Taşnatsutyun (Taşnak) Partisi'nin kurucularındandır. 1918 yılının temmuz ayında kurulan Ermeni devletinin ilk başbakanıdır. Ermeni devletini hükümet başkanı olarak 13 ay yönetmiştir. (Temmuz 1918 - Ağustos 1919)

Ermenistan, 1920 yılında Bolşevik yönetimi tarafından ele geçirilince, tutuklandı; 1921 yılında Avrupa'ya kaçtı.

1921 yılında Taşnak Partisi, Bükreş'te neler yaptık, nerede hata yapıldı, ne yapmalıydık konularının konuşulduğu bir konferans topladı.

Taşnak Partisi'nin en önemli liderleri, tarihçiler bu kongreye raporlar sundular. İşte Ermeni devletinin ilk başbakanı Kaçaznuni de bu kongreye önemli bir rapor sundu.

Kaçaznuni'nin, "Taşnatsutyun'un Artık Yapacağı Bir Şey Yok" adını taşıyan raporu, bugün Ermenistan'da yasaktır. Avrupa ve ABD'de kütüphane kataloglarında kitabın ismi vardır, ancak kendisi yoktur, imha edilmiştir.

Bu rapor, Sovyet Rusya'da kısıtlı sayıda basıldı ve halen rapor Rus Devlet Arşivi'nde bulunmaktadır. Dr. Mehmet Perinçek, Moskova'da Lenin Kütüphanesi'nde yaptığı çalışma sırasında raporu bulmuş, Rusça fotokopisini almış, bu rapor tercüme edilerek Türkçe basılmıştır.(*)

Başbakan Kaçaznuni'nin raporunun önemine hiç kimse karşı çıkamaz. Ama ne var ki, Kaçaznuni'nin raporu bizim Batı karşısında kompleksli Batısever, hatta "Batıperver" aydınlarımıza ters düşüyor.

İşte Kaçaznuni'den çarpıcı noktalar:

I. Dünya Savaşı öncesinde, Ermeniler tarafından gönüllü silahlı birlikler oluşturuldu, bu hataydı.

Bu birlikler ve o günkü politikamız kayıtsız şartsız Rusya'ya bağlanmıştı.

Ve Türklerden yana olan güç dengesi hesaba katılmamıştı.

1918 yılı sonlarında İngiliz işgali, Taşnakların umutlarını yeniden kabartmıştı ve Ermenistan'da Taşnak diktatörlüğü kurmuşlardı.

Ermeniler "Denizden Denize Ermenistan Projesi" gibi emperyalist bir talebe kapılmışlar, bu yönde kışkırtılmışlardı.

Ermeniler, Müslüman nüfusu katletmişlerdi, bu nedenle Türklerin aldığı tehcir kararı doğrudur ve uygundur.

Evet bütün bu saptamalar, Ermenistan'ın ilk başbakanı, Taşnaksutyun Partisi'nin kurucusu Kaçaznuni'ye aittir.

Kaçaznuni, 1914'ten 1923'e uzanan süreçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin özünü savaş hali olarak değerlendirmektedir. Kaçaznuni'nin yaptığı çok doğru saptamaya göre bu savaş, aslında Türkiye ile emperyalist devletler arasındaki bir savaştı.

Kaçaznuni'nin kitabının en önemli noktası, Taşnak Partisi ile onun peşine takılan Ermenileri savaşın bir tarafı, o günkü Türk devletini ise diğer tarafı olarak değerlendirmesidir. Bu değerlendirme ortada savaş olduğunu ve soykırım kavramının bu olayda söz konusu olamayacağını belirtir.

Kaçaznuni'nin bu değerlendirmesi kimilerini şaşırtsa da, 1915-1918 olaylarıyla ilgili olarak Ermeni devlet adamları ve tarihçileri buna paralel değerlendirmeler yapmışlardır.

Kaçaznuni, Ermenilerin önce Çarlık Rusyası'nın emelleri doğrultusunda hareket ettiğini, Çarlık Rusyası'nın yıkılışından sonra da bu sefer Batılı devletlerin güdümüne girdiğini; İngiltere, Fransa, ABD gibi devletlerin bölgedeki çıkarları için Türklere karşı savaştıklarını açıkça belirtmektedir.

Şimdi sayın aydınlarımız Kaçaznuni'yi lanetleyecekler midir? Ondan nefret mi edecekler, yoksa biz siyasallaştık, senden daha iyi biliyoruz, sen kim oluyorsun mu diyeceklerdir...

"Batıperest" (**) aydınlarımızın ne diyeceklerini merak ediyorum.

(*) Ohannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok (1923 Batı Konferansı'na Rapor, Kaynak Yayınları, 2006)

(**) Batıperest, bu deyimi Sayın Erol Bilbilik'in son kitabı "Amerikanperestler"den uyarladım. Batı'ya hayran olan, ona tapan anlamındadır.

Alev Coşkun
22.12.2008 Cumhuriyet

8 Kasım 2008 Cumartesi

ALINTI : Pirezidan Hüseyin...

Amerika 'daki başkanlık seçiminin sonuçlanması ile birlikte Basın/TV ve yazarlarımızın çoğunluğuna bakarsanız sanki Obama 'nın seçilmesi ile birlikte yeni bir dünya kuruldu. Her şey toz pempe oldu... değişim gelmiş, şöyle olmuş, böyle olacakmış falan filan... yazılıp çiziliyor/konuşuluyor ama bunun böyle olmadığı çok da uzun bir süre geçmeden anlaşılacak...

Çünkü Amerika, Amerika 'dır ve dünya ile ilgili politikalarını (çıkarlarını) genel anlamda ve ufak tefek nüans farkları dışında değiştirecek filan da değildir...

Sabah gazetesindeki yazısında Engin Ardıç,
"Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır. Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir." diyerek güzel bir şekilde konuyu izah etmiş... Yazıyı aşağıya alıntılıyorum...

Pirezidan Hüseyin

Abdullah başkan olunca kıyameti koparanlar, Hüseyin başkan olunca pek sevindiler.
Oysa Abdullah Müslüman, Hüseyin Hıristiyan.
Kayserili tornacının oğlunun Çankaya Köşkü'ne çıkmasını hazmedemeyenler, Kenyalı keçi çobanının oğlunun Beyaz Saray'a girmesini coşkuyla kutluyorlar.
Çünkü "değişim" isterlermiş... Obama kazanınca, rüya gerçek olmuş (Martin Luther King'in rüyası...)
Genelkurmay başkanının ya da Anayasa Mahkemesi reisinin, yani "yüksek bürokrasinin" neredeyse "otomatik" olarak cumhurbaşkanlığına seçilmesinin tarihe karışmasını, değişim saymıyorlar. Bizimki, "alt tarafı dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmış" olduğu için, kesmiyor.
Demokrat Parti, Kongre'de de çoğunluğu elde etti, hem Temsilciler Meclisi'nde, hem Senato'da... Bizim Demokrat Parti'nin TBMM'de çoğunluğu elde etmesini elli sekiz yıldır "karşı devrimin başlangıcı" olarak yorumluyorlar.
Obama, meclisiyle uyum içinde, "rahat" çalışacak. Bizde uyum ayıp. Bizde AKP'nin büyük bir çoğunluk kazanmış olması ve cumhurbaşkanının da "iktidar partisi kökenli" bulunması en büyük günah sayılıyor!
"Başı bağlı yerli First Lady" kanlarını donduruyor... Oysa, ocak ayının yirmisinde Beyaz Saray'a geçip oturacak olan şişman, koca memeli, koca popolu ve zenci hanım, onlara çok sevimli geliyor!
Bayan Michelle Obama, anası, babası ve ağabeyiyle Chicago'da tek odalı bir evde büyümüş, üçü aynı odada cümbür cemaat... Büyük bir başarı kazanıp yüz otuz iki odalı Beyaz Saray'ın kapısını açtı.
Bayan Michelle, Princeton ve Harvard'da hukuk okumuş.
Hayrünnisa Hanım, Çemberlitaş Kız Lisesi mezunu. "Türbanlı" olduğu için üniversiteye sokulmadı, okuyamadı.
Birinciyi pek sevdiler, ikincisinden nefret ediyorlar bizim ilericiler...
Fakat unuttukları bir şey var.
Başkan Obama, Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve de Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
Yani, hiç de öyle "pamuk tarlalarından kopup gelmiş" falan değil.
Ayrıca ezik güneyli falan değil, mis gibi Yankee... Zaten, kuzeylilerin "kalesi" sayılan Illinois eyaletinin senatörü...
Demek istediğim, Türk tatlı su ilericileri fazla sevinmesinler.
Hele hele "Amerika sosyalist oldu" falan gibi, güdük gazetecilerimizin dangalak yorumlarına hiç kapılmasınlar.
Obama dönemi, "Amerikan emperyalizminin şekere bulanıp yutturulduğu" bir dönem olacaktır. O kadar.
Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır.
Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir.
Onlar, iktidara Denzel Washington'un ya da Morgan Freeman'ın geldiğini sanıyorlar, Hollywood etkisinde...
Hadi şimdi hazırlansınlar bakalım, çikolata renkli sevgili başkanlarının döneminde, Kürt devletini tanımaya, Kıbrıs'tan çekilmeye ve de "sözde" Ermeni soykırımını kabul etmeye!

12 Ağustos 2008 Salı

BİLİM : Yeditepe'nin genetikte devrim yaratan buluşu ömrü uzatacak...

Vakıf üniversitesi olarak İstek Vakfı kurucusu Bedrettin Dalan tarafından 4 yıl önce eğitime başlayan Yeditepe Üniversitesi'nin Genetik ve Biyomühendislik Bölümü, geliştirdiği kök hücre teknolojisiyle dünya bilim çevrelerinde bir ilke imza atmaya hazırlanıyor. Dünyada ilk kez diş folikülü kök hücrelerine "virüs kökenli olmayan vektörler" aracılığıyla gen aktararak hücreleri yeniden programlamayı başaran üniversitenin geliştirdiği ve genetikte "devrim" olarak ifade edilen çalışma teknolojinin yol açabildiği kanser gibi çeşitli riskleri ortadan kaldırıyor. ABD'de 2 ayrı patent başvurusu yapılan buluş, bir makale ile de dünya bilim çevrelerine açıklanacak.
Yeditepe Üniversitesi, belirlediği "dünyada söz sahibi üniversite olma" misyonu doğrultusunda 60 milyon dolarlık yatırımla Genetik ve Biyomühendislik Bölümü'nü kurdu. 18 kişilik bir ekibin 1 yıllık çalışması sonucunda ise kök hücre alanında daha önce kullanılmayan bir teknoloji geliştirildi. Geliştirilen teknoloji ve sonuçları dün Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın da katıldığı bir toplantıyla kamuoyuna açıklandı. "Yetişkin insan hücrelerinin yeniden programlanması"na yönelik olan proje, kök hücre hastalıklarının tedavisinde önemli bir aşama olarak kabul ediliyor. Çalışma, yetişkin olan hücreleri geriye doğru dönüştürülerek hastalıkların tedavisinde kullanılan ve her türlü hücre tipine dönüşebilen embriyonik hücreler haline getirilmesini içeriyor.
Buluş kanser riskini yok ediyor
2007'de ABD ve Japon bilimadamları insan hücrelerinden kök hücrenin üretimini başarmakla birlikte, projenin önemi dünyada ilk kez kullanılan teknolojisinde yatıyor. Kök hücre üretimi için dünya bilim çevrelerinde kullanılan mevcut teknolojide yetişkin kök hücreye gen aktarımı viral vektörler ile gerçekleştiriliyor. Bu vektörlerin hücre içerisinde rastgele sıçrama ve mutasyon ihtimali olduğu için kanser başta olmak üzere çeşitli hastalıklara neden açıyordu.
Yeditepe Üniversitesi tarafından geliştirilen teknoloji ise viral vektör kullanmadan insan dişinden alınan kök hücreleri yeniden programlamayı mümkün kılıyor. Böylece gen teknolojisinin içerdiği bu tür riskler büyük oranda ortadan kaldırılmış oluyor. Geliştirilen teknolojinin bir devrim niteliği taşıdığı ifade eden Yeditepe Üniversitesi Genetik ve Mikrobiyoloji Bölümü Kurucusu Fikrettin Şahin, "Diş folikülünden elde edilen hücrelerin kemik ve sinir hücrelerine dönüşebileceğini ispatlamış bulunuyoruz. Biz dünyada var olmayan bir yöntem denedik. Farelerde yaralar oluşturup deri altına hücrelerin enjeksiyonunu yaptık. Hücrenin yaranın bulunduğu yere çok daha hızlı göç ettiğini tespit ettik. Mevcut teknoloji sıçrama riski taşıdığından kanser başta olmak üzere çeşitli hastalıklara neden olabiiliyordu. Artık gen tedavisi daha emniyetli yapılabilecek" dedi.
Sonuçların kalp rahatsızlıkları, diabetik hastalıklar, kanser, parkinson, omirilik zedelenmesinin tamiri için kullanılabileceğini söyleyen Şahin, çalışmanın tamamen sonuçlandırılmasının ise bazı hastalıklarda birkaç ay, bazı hastalıklarda ise birkaç yılı bulabileceğini söyledi. Bu buluşla birlikte dünyada kordon bağı ve diş bankacılığının sonuna gelineceğini belirten Şahin, "Bu çalışmaya kadar kök hücrenin sadece göbek bağından elde edilebileceği ispatlanmıştı. Biz hücrenin diş folikülünden de elde edilebileceğini ispatladık" dedi. Şahin, ABD'de 2 patent başvurusunda bulunduklarını, bulguların da dünya bilim çevrelerine duyurulması için bir makale hazırlandığını vurguladı.
20 ülkeden araştırmacılar geliyor
1 yıldır üzerinde çalışılan projenin yanı sıra, 60 milyon dolar harcanarak bölüme kazandırılan teknoloji nedeniyle Yeditepe Üniversitesi Genetik ve Biyomühendislik bölümü, yurtdışından öğretim görevlileri ile doktora ve postdoktora öğrencilerini de çeşitli araştırmalar yapmak üzere üniversiteye çekmiş durumda. 20 ülkeden bilim adamları üniversitenin laboratuar altyapısını kullanmak için gelip dünya çapında araştırmalarını burada yapıyor.
Albert Rizvanov, Rusya Kazan Devlet Üniversitesi'nde gen teknolojisi üzerine çalışmalarda bulunan bir Rus bilimadamı. 1 yıl önce, projeye katkıda bulunması için misafir öğretim görevlisi olarak Yeditepe Üniversitesi'ne davet edilmiş. Çalışmalarını 11 yıl ABD'de sürdürmüş olan Rizvanov, "Araştırma için buraya geldiğimde buradaki teknik ekipman ve teknolojik donanımı görünce çok şaşırdım. ABD'de bu alanda çalışan bir üniversitenin sahip olduğu teknik ekipmanın ve her türlü imkânın burada olduğunu gördüm. Bunun üzerine Kazan Devlet Üniversitesi olarak Yeditepe Üniversitesi ile birçok ortak proje üzerinde çalışmaya karar verdik" diyor.
Üniversitenin yıllık cirosu 200 milyon dolar
1996'da kurulan Yeditepe Üniversitesi'nin yıllık cirosu 200 milyon doları buluyor. Özellikle beyin cerrahisi ve dişçilik bölümleri alanında Türkiye'nin yanı sıra dünyada da kendine bir yer edinmiş durumda. Özellikle son 2 yılda önemli yatırımlarla atak yaptığı bir diğer alan ise Genetik ve Biyomühendislik Bölümü. 20 ülkeden biliminsanları üniversitenin laboratuar altyapısını kullanmak için gelip dünya çapında araştırmalarını burada yapıyor. Son olarak 150 bin dolarlık bir Ar-Ge bütçesiyle dünyanın 4'üncü kalp pompası üretimi tamamlanmak üzere. Öğrenci başına 9 bin 346 YTL'lik harcama miktarı vakıf üniversiteleri arasında 8'inci sırada olan Yeditepe Üniversitesi, YÖK'ün 2005-2006 verilerini baz alarak hazırladığı 2007 Raporu'na göreyse, yıllık 13 ile 26 bin YTL arasında değişen eğitim ücretinin altında bir yatırım yapıyor. Genetik ve Mikrobiyoloji Bölümü için 4 yılda 60 milyon dolarlık yatırım yaptıklarını belirten Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan, "Misyonumuzu dünyanın sayılı üniversitelerinden biri haline gelmek olarak belirledik. Amacımız dünyaya genetik mühendisliğinde, biyoteknolojide Türkiye de var dedirtmek. Bunun için 500 bin dolarlık yeni bir yatırım da yolda" diyor.

Buradan Alıntıdır.

12 Temmuz 2008 Cumartesi

GENEL : 61 hidroelektrik santral yapılacak...

Tarih: 10 Temmuz 2008 Kaynak: NTVMSNBC
Enerji üretiminde verimliliğin sağlanması amacıyla özel sektörün kullanımına açılan su kaynakları üzerinde 61 yeni santral kuruluyor.

Toplam kurulu gücü 2 bin 778 megavat ve yıllık üretimi 10 milyar kilovatsaati bulacak olan 61 hidroelektrik santralin temeli bugün atıldı.

4 milyar dolarlık yatırım maliyeti bulunan ve 20 bin kişiye istihdam sağlayacak olan santrallerin yapımını üstlenen özel sektör temsilcileri, su kaynaklarının enerji üretimindeki önemine değindi.

13 Milyar Dolarlık Su Boşa Akıyor
Doğuş İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Gönül Talu, 13 milyar dolarlık suyun kullanılmadan denize atıldığına dikkat çekerek, “Milletçe bu projelerimizi bir an evvel hayata geçirmemiz lazım” dedi.

Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu da “Dağdaki rüzgarı, denizdeki serinliği, akan sular ve esen rüzgarlarla evinize getireceğiz” diye konuştu.

Güler: 2013'te Son Damlasına Kadar Kullanacağız
Törende konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, hidroelektrik santralin enerji üretiminde ucuz ve temiz bir alternatif olduğunu söyledi.

Önemli bir yerli kaynak olan suyun önemli bölümünün denizlere aktığına işaret eden Güler, 2013 yılına kadar suyu son damlasına kadar kullanmayı hedeflediklerini bildirdi.

Unakıtan: Çek Kuyruğunu Gitsin, İşe Yaramaz
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan da “61 tane barajın temeli atılıyor. Bunun manası Türkiye’nin kalkınmasıdır. Enerjisi olmayan bir ülke çek kuyruğunu gitsin, işe yaramaz” diye konuştu.

Unakıtan, Türkiye’nin geçen yıl dışarıya enerji hammaddeleri için 34 milyar dolar ödediğini, bu yılki tahminin 52 milyar dolar olduğunu kaydetti.

www.arkitera.com 'dan alıntıdır...

5 Temmuz 2008 Cumartesi

RAHMİ KOÇ : Koçgiller her yarışı kazansalar da, samimiyet yarışını hiç kazanamayacaklar , Tabii halkin gözünde... (Alıntı)

Dun 2 farkli gazetede Rahmi Koc' un is hayatinda 50. yili dolayisiyla kendisiyle yapilmis roportaja yer verilmisti. usenmedim, kendisine aciyarak (evet evet "kendisine benzeyenler haric herkesi bocek gibi goren zihniyetine" aciyarak) okudum roportajlari. ayse armanin sorulari-belki daha magazinel oldugundan, daha ilgincti pek tabii... her ne kadar rahmi kocun gece yatarken giydigi entari, aksam farkli sabah farkli uniforma giyen hizmetkarlari, ingilizce bilip bizzat bu nedenle otelden aldigi housekeeper i(ki kendisi cizgili lacivert takim elbise giyiyormus), yatmadan once ve uyanir uyanmaz nabzina atesine kilosuna bakan, sonra da "okeydir" diyen (aynen boyle diyormus) doktoru, kumasını dugmesini astarini kendi sectigi takim elbiseleri, sakalsiz biyiksiz (hatta kisa corapli olmayan) calisanlari umrumda olmasa da, rahmikocgillerin zihniyetini okumak acisindan faydali oldu bu soylesiler... Tabii DOGAN Grubu verecek degildi ya ayari, sagolsun Kursat Bumin sozunu esirgememis, "sanki dersin ankarali bir ailenin oglu degil de ingiliz aristokrati" diye ozetlemis olayi.

Hem dun roportajlari hem de bugun Kursat Bumin 'in yazisini gulumseyerek okurken bir anektot geldi aklima, bol bol rahmet okudum Sakip Aga'ya... rahmetli sabanci hastaneye yatirilmadan asagi yukari 15 gun once, asistani oldugum gazeteciyle TRT ye bir toplanti icin gitmistik. Hilmi yavuz, Enver aysever falan var odada, konusuyoruz. o sirada Sakip Sabanci iceri girdi.sanirim TRT2 deki bir programa katilmak icin gelmis. icerde ben haric herkes gayet sik, klasik giyimli kocaman adamlar. benim, uzerimdeki jeanden,tisortten,ayagimdaki converse ten belli asistan oldugum. Hepsinin onunden gecti, once benimle tokalasti (bayan olmam sebebiyle), nasilsiniz diyerek gulumsedi,cevabimi bekledi; sonra digerlerine gecti onlarla da tokalasip tek tek hal hatir sordu. O zaman bu davranisin ne anlama geldigini pek onemsememistim,uzerine kafa yormaya deger bulmamistim belki. ama dun okuduklarimdan sonra aklima dustu bu ani. Sakip aga rahmet istedi... Satir aralarinda iyice vakif oldum bu halkin Sakip Sabanciyi niye kendinden gordugune. Belki Sabancinin evindeki housekeeper'in cizgili takim elbise giymek zorunda oldugunu bilmedigimizden, belki uslubundan, belki enterasine islettigi basharflerini Ayse Arman'a anlatmadigindan...

Bu arada, Rahmi Koc bir zamanlar, "en buyuk rakibinin Sakıp Sabancı oldugunu" soylemis. Bu gidisle Kocgiller her yarisi kazansalar da, samimiyet yarisini hic kazanamayacaklar , tabii halkin gozunde...

Sevgiler,

pinar

(Genç Siviller Grubundan Alıntıdır.)

Kürşat Bumin 'in yazısını buradan ,

Rahmi Koç Röportajını buradan okuyabilirsiniz...


Bu konu ile ilgili başka bir yazı :

Koç'un milletle meselesi!

Kemal Özer'in www.timeturk.com sitesinde yayınlanan

yazısından ilgili bölümler:


"Kapitalistleri yola getirmenin en iyi yolu tüketmeme hakkını kullanmaktır" diyor Kemal Özer. İşte Rahmi Koç'un 'bıyıklı ve sakallı birini işyerime almam' sözlerine en sert tepkilerden biri.

Rahmi Koç'un 'bıyıklı ve sakallı birini işyerime almam' sözlerine Başbakan Erdoğan 'Ayrımcılığın yanında olmadık' diyerek, bir Başbakanın göstermesi gereken duyarlılığı gösterdi.

Hemen her sektörde faaliyet gösteren bir 'işadamı' bu ayırımcılığı nasıl yapar?

Hem bu ülkede üretim yapacaksınız, hem ürettiğiniz ürünleri başı örtülü, başı açık, düz liseli, imam hatipli, meslek okullu, bıyıklı, bıyıksız, sakallı, sakalsız insanlara satmak için, ne gerekiyorsa yapacaksınız. Hem de milletin değerleri ile alay edeceksiniz…

İHL'leri kapatmak için meslek liselerine 'kibrit suyu' dökenleri destekleyeceksiniz, on yıl aradan sonra bıyıksız bile olsa asgari ücretle karın tokluğuna çalıştıracak teknik eleman bulamayınca 'Koç Grubu için meslek lisesi memleket meselesi' diye alay edeceksiniz…

Başörtülüye ürünlerini satacaksın, sonra başörtülüleri işyerinde çalıştırmak bir yana başörtüsüne ve başörtülülere düşmanlık edeceksin...

Sakallıya bıyıklıya ürünlerini satacaksın sonra 'bıyıklı ve sakallı birini işyerime almam' diye millete meydan okuyacaksın…

'Teneke otomobiller' başta olmak üzere tüketicilere hiçbir hak sunmadan yıllarca millete ürünlerini satacaksın, duvarlar yıkılıp rakipler çoğalınca kalkıp 'kalite, rekabet' diyeceksin…

Başbakanın tabiri ile 'Bugün dünyanın hangi ülkesinde böyle ilkel anlayış var?' Bizde var… Tüsiad'ın en etkin üyelerinde var! Çünkü onların milletin değerleri ve fıtratla derdi var.

Bilinci tüketicilerin yaşadığı bir ülkede 'ferasetli bir tacir' bu sözleri asla söyleyemez. Ancak bu yakışıksız sözlerin sahibinin iki güvencesi olduğu için bu şekilde gürlüyor..!

Birinci güvencesi: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 'işverenin işyerinde bıyıklı ve sakallı olanları çalıştırmama hakkı olduğunu ve bunun 'ayrımcılık' olarak değerlendirilmemesi gerektiği' yönündeki kararı. Yargıtay kararında 'Bıyık ve sakal istememek ayrımcılığa girmez. Bıyık ve sakal istememek işverenin yönetim hakkı içine girer' demesi.

İkincisi güvencesi: Türk tüketicilerinin bilinç sorunu... Birçok ülkede bu tür bir söylemi iş adamları aklından bile geçir(e)mez. Çünkü oralarda tüketiciler bu tür garabetlerin gereğini hemen yaparlar ve alternatiflere yönelerek dünyayı bu materyalistlere 'dar' ederler…

Aslında bu tür sözler söylenmeli ki Türkiye'de henüz yeni filizlenen bu 'tüketici bilinci' harekete geçsin. Bu tür sözler, bir kimlik ibrazı olmanın yanı sıra, bu bilinci besler. Sakallı ve bıyıklılar için bu bilinci beslemenin ve harekete geçirmenin tam vaktidir aslında.

Bu vesileyle bıyıklı ve saklı tüketiciler ile Rahmi Koç gibi düşünmeyenlere Koç Grubu'nun ürünlerini almamak düşer. Kapitalistleri yola getirmenin en iyi yolu tüketmeme hakkını kullanmaktır.

En Çok Okunanlar...

BEĞENDİĞİM VİDEO 'lar... (Bazıları YalamaTube açıkken çalışıyor.)

BELGESEL 'ler...

*** TürkBirDev :




Daha geniş bilgi için : www.turkbirdev.org

********************

*** Steve Jobs Hayat Hikayesi (Macintosh ve Apple MiMARI)



********************

*** Almanya Gerçeği - Banu AVAR



*** Viyana'da Türk korkusu ve Patriğin ödülü. -BANU AVAR



*** İsveç 'in Nobeli (Nobel Ödülleri nedir.Birde bu açıdan bakın.) - BANU AVAR




********************

GARİP Neşet Ertaş Belgeseli -1 (Can Dündar 'ın hazırladığı belgesel sanırım 10 parça olarak YouTube 'da. Ben 1. yi koydum diğerlerini YouTube 'dan izleyebilirsiniz.)


********************

LOOSE CHANGE 11 Eylül Saldırılarına Farklı bir açıdan bakan çok ilginç bir belgesel.


*********************
MEVLANA
Mercan Dede - Ney ve Semazen Gösterisi Unıversiade 2005 - (Muhteşem Bir Gösteri)

***********************
Bir başkadır Türküler... (Görüntülü)

Ali Ekber Çiçek - Ağlama Gözlerin


*************************

Ali Ekber Çiçek - Haydar Haydar


***********************

Diğer Bloglarım...

Mizah: Özenle seçtiğim Fıkra, Karikatür ve komikler.
Karma: Karışık olanlar burada.
Faydalı Bilgiler : Benim faydalandığım her türlü bilgi.
Otomotiv : Otomotiv dünyasından seçtiklerim.
Fotograf : Ustalardan,İnternet 'ten ve Çektiklerimden...
Tarih: Sıkıcı olmayan, İlginç tarihi bilgiler...
YeniAnayasa: Yeni Anayasa tartışmaları burada.
Videolar : Komik , İlginç ve Değişik videolar...

Ziyaretçilerim...

Savaş Daima Acıdır... Ya Açlık...!!!

Savaş Daima Acıdır... Ya Açlık...!!!
Savaş'ın kötülüğünü ve Açlığı İki karede anlatmak...(Üst Foto : Kevin Carter_Sudan Alt Foto : Yıl 2003 Irak)

ads2

İnternet 'ten Siteler...

Bir zamanlar Sokağa Çıkma Yasağıyla Pazar Gününü Eve Hapsolarak öğrendiğimiz Nüfus bilgilerimiz şimdi bir tık ötede... Türkiye 'nin İllerinden Köylerine kadar Nüfusunu ayrıntılarıyla öğrenebileceğimiz bir site...
http://www.tuik.gov.tr/....
********************
KAN İhtiyacları konusunda yardımcı olmak için kurulmuş bir site... (Tabii üye olup yardımcı olursak.)
http://www.acilkanlazim.com/Default.aspx
********************
Pul Kolleksiyonu Meraklılarına.
http://www.turkpullari.com/
********************
Türk El Sanatları ile ilgili bir site.
http://www.turkelsanati.com/
********************
Eşref Armağan : Gözleri göremeyen bir insanın neler çizdiğine bir bakar mısınız.
http://www.armagan.com/
********************
Alternatif Medya 1 : MiniDEV
http://www.minidev.com/
********************
On-Line Dünya Atlası
http://plasma.nationalgeographic.com/....
********************
www.360tr.com (Panoramik Görüntüler)
http://www.360tr.com/
********************
Siyasal Ufuk Hareketi
http://www.suhareketi.org/
********************
Genç Siviller Hareketi
http://www.gencsiviller.net/
********************
YouTube Yasaklı iken girmek için :
http://www.ktunnel.com/
tıklayın ve önünüze gelen (url) boşluğuna
http://www.YouTube.com
yazın
ve begin browsing butonuna basın

Yasaklı Sitelere Girmek İçin

KULLANILABİLECEK BAŞKA BİR ADRES

Yetti.be | Özgür İnternet!

********************

Yaza Antremanlı girin...
http://majman.net/fly_loader.html

********************


Destekliyorum...

Pardus... Özgürlük İçin... Özgürlük için Pardus...