Amerika 'daki başkanlık seçiminin sonuçlanması ile birlikte Basın/TV ve yazarlarımızın çoğunluğuna bakarsanız sanki Obama 'nın seçilmesi ile birlikte yeni bir dünya kuruldu. Her şey toz pempe oldu... değişim gelmiş, şöyle olmuş, böyle olacakmış falan filan... yazılıp çiziliyor/konuşuluyor ama bunun böyle olmadığı çok da uzun bir süre geçmeden anlaşılacak...
Çünkü Amerika, Amerika 'dır ve dünya ile ilgili politikalarını (çıkarlarını) genel anlamda ve ufak tefek nüans farkları dışında değiştirecek filan da değildir...
Sabah gazetesindeki yazısında Engin Ardıç,
"Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır. Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir." diyerek güzel bir şekilde konuyu izah etmiş... Yazıyı aşağıya alıntılıyorum...
Çünkü Amerika, Amerika 'dır ve dünya ile ilgili politikalarını (çıkarlarını) genel anlamda ve ufak tefek nüans farkları dışında değiştirecek filan da değildir...
Sabah gazetesindeki yazısında Engin Ardıç,
"Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır. Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir." diyerek güzel bir şekilde konuyu izah etmiş... Yazıyı aşağıya alıntılıyorum...
Pirezidan Hüseyin
Abdullah başkan olunca kıyameti koparanlar, Hüseyin başkan olunca pek sevindiler.
Oysa Abdullah Müslüman, Hüseyin Hıristiyan.
Kayserili tornacının oğlunun Çankaya Köşkü'ne çıkmasını hazmedemeyenler, Kenyalı keçi çobanının oğlunun Beyaz Saray'a girmesini coşkuyla kutluyorlar.
Çünkü "değişim" isterlermiş... Obama kazanınca, rüya gerçek olmuş (Martin Luther King'in rüyası...)
Genelkurmay başkanının ya da Anayasa Mahkemesi reisinin, yani "yüksek bürokrasinin" neredeyse "otomatik" olarak cumhurbaşkanlığına seçilmesinin tarihe karışmasını, değişim saymıyorlar. Bizimki, "alt tarafı dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmış" olduğu için, kesmiyor.
Demokrat Parti, Kongre'de de çoğunluğu elde etti, hem Temsilciler Meclisi'nde, hem Senato'da... Bizim Demokrat Parti'nin TBMM'de çoğunluğu elde etmesini elli sekiz yıldır "karşı devrimin başlangıcı" olarak yorumluyorlar.
Obama, meclisiyle uyum içinde, "rahat" çalışacak. Bizde uyum ayıp. Bizde AKP'nin büyük bir çoğunluk kazanmış olması ve cumhurbaşkanının da "iktidar partisi kökenli" bulunması en büyük günah sayılıyor!
"Başı bağlı yerli First Lady" kanlarını donduruyor... Oysa, ocak ayının yirmisinde Beyaz Saray'a geçip oturacak olan şişman, koca memeli, koca popolu ve zenci hanım, onlara çok sevimli geliyor!
Bayan Michelle Obama, anası, babası ve ağabeyiyle Chicago'da tek odalı bir evde büyümüş, üçü aynı odada cümbür cemaat... Büyük bir başarı kazanıp yüz otuz iki odalı Beyaz Saray'ın kapısını açtı.
Bayan Michelle, Princeton ve Harvard'da hukuk okumuş.
Hayrünnisa Hanım, Çemberlitaş Kız Lisesi mezunu. "Türbanlı" olduğu için üniversiteye sokulmadı, okuyamadı.
Birinciyi pek sevdiler, ikincisinden nefret ediyorlar bizim ilericiler...
Fakat unuttukları bir şey var.
Başkan Obama, Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve de Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
Yani, hiç de öyle "pamuk tarlalarından kopup gelmiş" falan değil.
Ayrıca ezik güneyli falan değil, mis gibi Yankee... Zaten, kuzeylilerin "kalesi" sayılan Illinois eyaletinin senatörü...
Demek istediğim, Türk tatlı su ilericileri fazla sevinmesinler.
Hele hele "Amerika sosyalist oldu" falan gibi, güdük gazetecilerimizin dangalak yorumlarına hiç kapılmasınlar.
Obama dönemi, "Amerikan emperyalizminin şekere bulanıp yutturulduğu" bir dönem olacaktır. O kadar.
Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır.
Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir.
Onlar, iktidara Denzel Washington'un ya da Morgan Freeman'ın geldiğini sanıyorlar, Hollywood etkisinde...
Hadi şimdi hazırlansınlar bakalım, çikolata renkli sevgili başkanlarının döneminde, Kürt devletini tanımaya, Kıbrıs'tan çekilmeye ve de "sözde" Ermeni soykırımını kabul etmeye!
Oysa Abdullah Müslüman, Hüseyin Hıristiyan.
Kayserili tornacının oğlunun Çankaya Köşkü'ne çıkmasını hazmedemeyenler, Kenyalı keçi çobanının oğlunun Beyaz Saray'a girmesini coşkuyla kutluyorlar.
Çünkü "değişim" isterlermiş... Obama kazanınca, rüya gerçek olmuş (Martin Luther King'in rüyası...)
Genelkurmay başkanının ya da Anayasa Mahkemesi reisinin, yani "yüksek bürokrasinin" neredeyse "otomatik" olarak cumhurbaşkanlığına seçilmesinin tarihe karışmasını, değişim saymıyorlar. Bizimki, "alt tarafı dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapmış" olduğu için, kesmiyor.
Demokrat Parti, Kongre'de de çoğunluğu elde etti, hem Temsilciler Meclisi'nde, hem Senato'da... Bizim Demokrat Parti'nin TBMM'de çoğunluğu elde etmesini elli sekiz yıldır "karşı devrimin başlangıcı" olarak yorumluyorlar.
Obama, meclisiyle uyum içinde, "rahat" çalışacak. Bizde uyum ayıp. Bizde AKP'nin büyük bir çoğunluk kazanmış olması ve cumhurbaşkanının da "iktidar partisi kökenli" bulunması en büyük günah sayılıyor!
"Başı bağlı yerli First Lady" kanlarını donduruyor... Oysa, ocak ayının yirmisinde Beyaz Saray'a geçip oturacak olan şişman, koca memeli, koca popolu ve zenci hanım, onlara çok sevimli geliyor!
Bayan Michelle Obama, anası, babası ve ağabeyiyle Chicago'da tek odalı bir evde büyümüş, üçü aynı odada cümbür cemaat... Büyük bir başarı kazanıp yüz otuz iki odalı Beyaz Saray'ın kapısını açtı.
Bayan Michelle, Princeton ve Harvard'da hukuk okumuş.
Hayrünnisa Hanım, Çemberlitaş Kız Lisesi mezunu. "Türbanlı" olduğu için üniversiteye sokulmadı, okuyamadı.
Birinciyi pek sevdiler, ikincisinden nefret ediyorlar bizim ilericiler...
Fakat unuttukları bir şey var.
Başkan Obama, Columbia Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve de Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
Yani, hiç de öyle "pamuk tarlalarından kopup gelmiş" falan değil.
Ayrıca ezik güneyli falan değil, mis gibi Yankee... Zaten, kuzeylilerin "kalesi" sayılan Illinois eyaletinin senatörü...
Demek istediğim, Türk tatlı su ilericileri fazla sevinmesinler.
Hele hele "Amerika sosyalist oldu" falan gibi, güdük gazetecilerimizin dangalak yorumlarına hiç kapılmasınlar.
Obama dönemi, "Amerikan emperyalizminin şekere bulanıp yutturulduğu" bir dönem olacaktır. O kadar.
Eskisi sert keseliyordu, bu yumuşak sabunlayacaktır.
Hamam aynı, su aynı, sabun aynı, tas aynıdır. Tellak değişmiştir.
Onlar, iktidara Denzel Washington'un ya da Morgan Freeman'ın geldiğini sanıyorlar, Hollywood etkisinde...
Hadi şimdi hazırlansınlar bakalım, çikolata renkli sevgili başkanlarının döneminde, Kürt devletini tanımaya, Kıbrıs'tan çekilmeye ve de "sözde" Ermeni soykırımını kabul etmeye!