"Benimle aynı düşüncede olmayan insan düşman değildir ; Sadece benimle aynı düşüncede olmayan başka bir insandır." (Alıntı)

KARMA (Karışık Olanlar) Son Eklediklerim...

29 Şubat 2008 Cuma

Saygısızlık Tesbiti : Bir İmam 'ın (?) İslam dinine yaptığı saygısızlık...

İslam dinini Terörle yanyana getirenler, Herhalde İslam dininin hoşgörüsüne bununda sığacağını sanıyorlar ama İslam hoşgörüsü bu kadarını kaldırmaz.

İslam dinini, ne şekilde olursa olsun terörle, Yaratıcımızın verdiği canı almakla bağdaştıranlar İslama da en büyük kötülüğü yapmış oluyorlar.

Allahım bizleri, İslam dinini ne şekilde olursa olsun çıkarları için kullananlardan korusun... (Amin)



Konu ile ilgili bağlantılar :

DTP 'nin İmamı Vasat 'çı (Hürriyet)

Diyarbakır’daki DTP mitinginde kürsüye çıkan emekli imam Muhittin Eryılmaz’ın dinci örgüt Vasat’ın içinde yer aldığı belirlendi. 1997’de Gaziantep’te İncil satan bir yayınevinin standının bombalanmasının ardından düzenlenen operasyonda gözaltına alınan Eryılmaz 3 ay tutuklu kaldı.


Marksistti, Çark ettiler, Cihat İstiyorlar... (Emin Pazarcı 27.02.2008 - Bugün)

Bu defa ön planda Abdullah Öcalan posterleri yoktu, elinde Kur'an taşıyan imam vardı. Terör örgütünün televizyonunun kameraları onun üzerine odaklanmıştı. İmam, sürekli olarak bağırıyor, din adına bir tepki ortaya çıkarmaya çalışıyordu. İmam, elindeki Kur'an-ı Kerim'le kürsüde dolaşıp duruyordu. Bütün bunlar bir siyasi partinin düzenlediği mitingde ortaya çıkıyordu. Bu görüntü, laikliğe karşı büyük tehlike olarak gördükleri başörtüsü karşısında kale gibi duranları harekete geçirmedi. Bir siyasi partinin Kur'an-ı Kerim'i kullanarak terör örgütüne destek sağlamaya çalışması, kimsenin kılını kıpırdatmadı.

Gereden nereye... PKK, Marksist-Leninist bir örgüt olarak ortaya çıktı. Zaten Abdullah Öcalan da Marksist çizgiden yetişmiş bir isimdi. Yıllarca Marksizm adına mücadele etti. Örgütün, geçmişte dinle de diyanetle de hiçbir ilişkisi olmadı. Üstelik, "Din afyondur" söylemiyle dini değerleri hep ayaklar altına aldı. Zamanla dünyadaki gelişmelere ayak uydurup, Marksizm ideolojisinden vazgeçti.


Vah Diyarbakır'ım (Ertuğrul Özkök - 28.02.2008 Hürriyet)

TÜRKİYE'de yerel seçim siyaseti nereye mi gidiyor? İşte size ilk fotoğraf. Görmeyenlerinize ayrıntılarıyla anlatayım.

Yer Diyarbakır.
Tarih: 26 Şubat 2008.

Demokratik Toplum Partisi (DTP), Diyarbakır'da miting yapıyor. Leyla Zana konuşacak. Ama kürsüye ondan önce bir imam çıkarılıyor. Başında sarık, elinde Kuran. Müthiş bir öfke belagatiyle elindeki Kuran'ı aşağıdaki kalabalığa doğru sallıyor. Bu fotoğraf, DTP'nin önümüzdeki belediye seçimindeki stratejisini de ortaya koyuyor. Belli ki DTP'yi, Diyarbakır Belediyesi'ni AKP'ye kaptırma telaşı sarmış.

Yine belli ki, mantıkları şu:
AKP din faktörünü kullanacağına göre, biz daha erken davranıp o kozu elinden alalım. Anlayacağınız, iş yine malum "siyasi hasat" meselesine geliyor. Yeni siyasi ahlakımızın, daha doğrusu ahlaksızlığımızın özeti de şu:
"Hasat kaldırmak için her şey meşrudur..."

24 Şubat 2008 Pazar

Özeleştiri Tesbiti : ADD başkan yardımcısı " Yaptığımız eylemler işe yaramıyor."

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ali Ercan, yaptıkları eylemlerin işe yaramadığını, bunun için yeni stratejiler geliştireceklerini söyledi.

ADD olarak organize ettikleri mitinglerden istedikleri sonuçları alamadıklarını itiraf eden Ercan, sözlerine şöyle devam etti: "Yaptığımız bazı eylemlerden dersler çıkardık. Türkiye Cumhuriyeti'nde 1 milyon kişiyi meydana topluyorsunuz ve hükümet istifa etmiyor. Bir vidayı fazla sıkarsanız yalama olur. Avrupa'da 100 bin kişi toplandığı zaman hükümet istifa ediyor. İşte bu, bize bir ders. Yaptırımı olmayan eylemler faydadan çok zarar getiriyor."

Neşet Ertaş : Gönül Dağı 'nda bir Garip...

Bu günkü Zaman Gazetesinde; türkü deyince ülkemizdeki sayılı duayenler arasında gösterilen Neşet Ertaş usta ile ilgili bir haber ve yorum vardı. Habere göre Neşet Ertaş usta, Her yıl düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması'na Türküyle katılmalıyız demiş. Eser türkü olunca haliyle orkestradaki enstrümanlar da saz, davul, zurna, kaval gibi çalgılardan oluşacak. "Özlü sözlü, toprağımızın kokusunu veren Anadolu'muzdan bir türküyle oraya gidilmesini isterim." diyen Ertaş'a göre ülkemiz, uydurma parçalar, yabancısı olduğumuz müziklerle bu yarışmaya katılıyor. Usta, "O müzikler bize ait değil. Giden müzikler uydurma, onlar Türk müziği değil. Ben isterim ki Türk müziğiyle, türküyle gidilsin. Davulumuz, zurnamız, bağlamamız, kavalımızla. Benim gönlüm böyle arzuluyor. İster 15., ister 20. olsun." diyor.

"Batı müziği dinleyen çağdaş olur, alaturka, yerli müzikleri dinleyen olmaz." diyen bir tıp profesörünün sözüne ustanın cevabı ise şöyle oldu: "O profesörün sözü bir yerde doğru. Batı müziği Batılılarındır. Onu dinler, kendini ona verirsen o görüşte olursun. Ama ben duygusal müzikten yanayım. Avrupa'da 30 yıla yakın kaldım, oralarda beni duygulandıran müzik duymadım. Müziğin, Batılılaşmayla, şununla bununla ilgisinin olacağını pek düşünmüyorum. Batı müziğini de dinlesinler, halk müziğini de. Ayırım yapılmasın. Bir tarafı dinleyip o taraflı olmaya katılmıyorum. Dünyanın her tarafından müzikleri dinleyelim; ama kendi toprağımızın o duygulu müziklerini de kaybetmeyelim."

Haberin Tamamı için >>>

  • Bence de güzel bir tesbitte bulunmuş Neşet Ertaş usta. Bizden olanla yarışırsak, Ülkemizin kültürel olarak tanıtımına çok daha fazla katkıda bulunmuş oluruz.
  • Böylece Tereciye de Tere satmamış oluruz.
  • Gazetenin Yorum sayfalarında Sadık Yalsızuçanlar ise Neşet Ertaş 'ın bestelerinden/türkülerinden alıntılarla güzel bir yazı yazmış. Yazının sonunu ise babası Muharrem Ertaş ile ilgili bir anıyla bağlamış.
  • Yazıdan başlangıç bölümü ile son bölümündeki anıyı alıntılıyorum. Yazının tamamını ise verdiğim linkten Okumanızı tavsiye ederim.

.....

Biz gönülle çalar, gönülle söyleriz.

'Sağ-sol çatışması'nın şiddetli olduğu günler... Neşet Ertaş Saray Sineması'nda konser veriyor. Gençler dönemin gözde "slogan"larıyla örülü şarkılarından isteklerde bulunurlar. Neşet Ertaş biraz sustuktan sonra her zamanki mütevazılığı ile şöyle der: "Ağam, biz böyle parçalar bilmeyiz. Biz gönülle çalar, gönülle söyleriz."
.....
Adnan Yılmaz'ın 'Abdal Anıları'ndan öğreniyoruz: "Muharrem Usta'nın gençlik dönemidir. Oğlu Neşet de yetişmiş gelmiş, ün salmaya başlamıştır sanatıyla... Civarda zenginliği ile ünlenmiş bir ağanın düğünü olacaktır. Ağa bekler ki "Teber Uşağı düğün yapacağımı duymuştur. Çıkarlar gelirler yanıma..."

Ağanın hanımı anlatılanlara göre Muharrem Usta'nın sanatına hayrandır. Bunu, beyine söyleyip "Muharrem'e haber sal gelsin" dediyse de ağa "Benim haber salmama ne hacet!" deyip geçer. Ağanın beklediği olmaz. Muharrem Usta ağaya varıp da "Düğünün varmış ağam, biz gelelim" demez. Ağa buna sinirlenir. Tez elden haber gönderir adamlarına: "Düğünüme Hacıbektaş'tan sanatçı getirin!" Bu arada ağanın hanımı Muharrem Usta'ya düğün davetiyesini ulaştırır. Hacıbektaş'tan gelen sanatçılar düğünü çalmaya başlar. Başlar başlamasına da ağanın hanımının aklı Muharrem Usta'dadır. Düğünün daha birinci günü Muharrem Usta "Okuntu"ya uyarak düğüne gelir. Gelince ne görsün? Hacıbektaşlı sanatçılar Muharrem Usta'nın sanatının ünü karşısında ona saygısızlık ederek dışa vurmaktadırlar. Üstelik biri de "İstek parçan var mı?" diyecek kadar ileri gider. Oysa oradaki davetliler, Hacıbektaşlı sanatçıların sazı Muharrem Usta'ya bahşeylemelerini beklemektedir. "İstek parçan var mı?" sözüne bütün enginliği ile ayağa kalkarak cevap veren Muharrem Usta, taşı gediğine koymakta gecikmez: "Benden, yani Muharrem Ertaş'tan, oğlu Neşet Ertaş'tan, kaynı Çekiç Ali'den, yeğenim Hacı Taşan'dan söylemeyin de ne söylerseniz söyleyin!" Hacıbektaşlı sanatçılar şaşırmıştır. Sohbeti dinleyen ağa, Muharrem Usta'ya kızarak "Geriye bunların söyleyeceği ne kaldı Muharrem?" der. Tartışmalarını izleyen ağanın hanımı sözünü esirger mi? "Bey bey, işte onu bir bilseydin!" Ağanın hanımının sözleri karşısında Muharrem Usta durur mu: "Ağam ağam, paramın hatırı olur demesen de bize gönül bahşeyleseydin biz de senden emeğimizi esirgemezdik!"


Haber,Yorum ve Fotograf Zaman 'dan alınmıştır.
Yazı başlığı için not : Haşim Akman'dan ödünç alınmıştır.

Ve buyrun bir Neşet Ertaş Türküsü

Gönül Dağı


22 Şubat 2008 Cuma

Polis Köpeği Mızrak : Yaradılanı Sevmek, Yaradandan ötürü. (Yunus Emre)

Hergün çok değişik haberler alır, olaylar yaşarız. Hani derler ya Bam telimi titretti diye... Nedense bu Köpek Mızrak haberide beni böyle bam telinden vurdu, etkiledi. Düşününce canlıyı sevmek dedim kendi kendime , insan yada hayvan farketmeden. Neyseki hayvancağız ameliyat edilmiş ve 1-2 ay içerisinde sağlığına kavuşacakmış.

Ne demiş Yunus Emre :
"Yaradılanı severim, Yaradandan ötürü "

21 Şubat 2008 Perşembe

Günün Sözü : Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico 'dan...

Fenerbahçe Teknik Direktörü Zico'nun,
'Sevilla maçı sonrası '3-2 yeterli mi?'
sorusuna yanıtı:


"35-0 kazansaydık elbette daha iyi olurdu..."


(Gazeteport tan Alıntıdır.)

FENERBAHÇE : 3 - SEVİLLA : 2
20.02.2008 Şampiyonlar Ligi

Semih 'in Maç Sonucu Gölü



19 Şubat 2008 Salı

KOSOVA : Bağımsızlığını İlan Etti. ( Peki Türkiye ile bağlantısı ne ? )

Kosova 'nın Televizyonda bağımsızlık haberlerini izlerken sanki Türkiye 'den bir kenti gösteriyor gibiydi. Biraz araştırınca; Osmanlıların Kosova 'ya büyük önem vermeleri sebebiyle balkanlardaki en yoğun Türk Etkisinin ve Nufusunun burada yaşadığı görülüyor.


Son yıllarda büyük acılar ve katliamlar yaşayan ve Birleşmiş Milletler kontrolünde nispeten rahatlayan ve acılarını unutmaya çalışan bu ülke dilerim başka acılar yaşamadan bağımsızlığını ilelebet yaşar...


BM Barış Gücü kapsamında Askerlerimizle yıllardır güvenliğine katkıda bulunduğumuz Kosova 'nın; bağımsızlıklarına da Türkiye olarak katkılarımızın devam edeceğine inanıyor ve...


Kosova 'ya Bağımsızlığının Hayırlı olmasını diliyorum...





KOSOVA hakkında bilgiler :
  • Kosova (Arnavutça: Kosova veya Kosovë; Republika e Kosovës) Balkanlar'da, Sırbistan, Karadağ, Makedonya ve Arnavutluk devletlerine sınırı olan, cumhuriyet rejimiyle yönetilen devlet. 1999 ile 2008 yılları arasında Birleşmiş Milletler idaresinde bir bölge olan Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde Türkiye saati ile 16:39´da tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti ve dünyanın son bağımsız ülkesi sıfatı Karadağ'dan Kosova'ya geçti. Bu bağımsızlığı tanımayacağını ilan eden Sırbistan ve Rusya´ya göre burası hâlen Sırbistan´a bağlı özerk bir bölgedir. Kosova bayrağı mavi arka plan üzerine 6 yıldız ve onun altında bulunan Kosova haritasından oluşur. Altı yıldız ülkede Türkler de dahil olmak üzere yaşayan altı etnik grubu temsil eder. Nüfusunun çoğunluğu Arnavutlardan oluşur. Ayrıca Sırplar, Türkler, Boşnaklar gibi değişik etnik gruplar yaşar.
  • 1479-1912 arasında Kosova Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Kosova'nın çok önemli Batı-Doğu ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle, Osmanlı yönetimi Venedik'in de kontrolüne yakın olan Arnavutluk'un geri kalan bölgelerinin aksine yoğun bir devşirme-islamlaştırma politikası Kosova'da uyguladı.



  • Bağımsızlığı tanımayacak ülkeler: Yunanistan, Sırbistan, Rusya , İspanya , Güney Kıbrıs
  • Bağımsızlığı tanıyacak ülkeler: BM tanıyacak ülke sayısının 103 olduğunu açıkladı.
  • Şu an tanıyan ülkeler: ABD , Arnavutluk , Afganistan , Türkiye , Fransa , İngiltere , İtalya.
  • A.B.D., NATO ve AB, Kosova'nın bağımsızlığı konusunda hemfikirdir. 2008'in Şubat ayının 17'sinde tek taraflı bağımsızlık ilan edildi. Rusya, Yunanistan, Güney Kıbrıs,Sırbistan ve İspanya bağımsızlığa karşı çıkan devletlerdir. Güney Kıbrıs ve Yunanistan'ın bağımsızlığa karşı çıkma nedeni, Kosova'nın, KKTC için bir örnek olmasıdır.Fakat Rusya'nın mazereti ise tam tersine, batılı devletlerin diğer yeni bağımsız olan ülkeleri (Abhazya, Güney Osetya, Kuzey Kıbrıs vb.) tanımadıkları için uyguladıkları çifte standart. Rusya devlet başkanı Putin, KKTC'nin 40 yıldır tanınmadığı halde batılı devletlerin Kosova'yı hemen bağımsız hale getirmelerini sağladıkları için batılı devletleri "ikiyüzlü" olarak nitelendirmiştir ve "Bundan utanmalısınız..." demiştir.Kosova 17 Şubat 2008 pazar günü bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlık ilanı Arnavutlar'ın 600 yıllık Sırp istilası ve genel olarak yabancı güçlerin tahakkümünden kurtulmaları yönünde önemli bir adım olarak görülmektedir.

Özeleştiri Tesbiti : 'Laiklik ve solda birlik' lafından bıktım millet sandıkta ağzımızın payını verdi.

Sivas'ta basın kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen Sezer, gazetecilerin sorularını cevapladı. Sezer, solda birlikle ilgili bir soru üzerine "Bir birlik yaptık, ağzımızın payını aldık milletten." ifadesini kullandı. Artık 'solda birlik' lafından bıktığını kaydeden Sezer, şöyle devam etti: "Bunu ilk defa Sivas'ta söylüyorum. Çünkü bütün enerjimizi, hiç çalışmayan, üretmeyen, yeni şeyler koymayanların heveslerini tatmin için 'Ahmet, Mehmet bir araya gelecek mi? Şurada kim olacak?'a harcıyoruz solda. Hangi projelerle, hangi üretim projeleriyle Türkiye'yi kalkındıracağız? Laikliği korumak için, Atatürk Cumhuriyeti'ni daha ileriye taşımak için hangi atılımları gerçekleştireceğiz, bunu hiç konuşmuyoruz. Varsa yoksa Atatürk, laiklik, birlik. Olmuyor, olmadı. İşte 22 Temmuz'da yaptık. İnsanların karnı aç. Biz diyoruz ki 'senin karnın aç, ama boş ver, laikliği kurtar ve bize oy ver."

18 Şubat 2008 Pazartesi

Spor Tarihine Tesbit : FenerBahçe Dünya Futbol Klüpleri Gelir Sıralamasında Dünya devleri arasında..

Fenerbahçe Spor Kulübü, Deloitte Footbal Money League'deki yerini aldı.

Sarı lacivertli Kulübün Mali İşler Koordinatörü Abdülkadir Kuşin yaptığı açıklamada "Fenerbahçe Spor Kulübü, her yıl İngiltere'de Deloitte&Touche merkezi tarafından yayınlanan Money League'e giren ilk ve tek Türk Spor Kulübü oldu. Fenerbahçe'nin 2006-2007 futbol sezonunda gerçekleşen gelirlerinin bazıları dört yıl süren çalışmalar sonucu Deloitte&Touche / Türkiye tarafından konsolide edilip merkeze gönderildi. İngiltere'de compilation yöntemi ile tablo haline getirilen ve sıralanan bilançolar her yıl şubat ayında yayınlanıyor. Bu hafta 14 Şubat 2008 günü yayınlanan "Futbol Money Leauge" de, transfer geliri gibi bazı gelirlerin kurallar gereği eklenmediği tabloda Fenerbahçe 87,2 milyon Euro ile yer aldı. Bu tutar, Fenerbahçe'nin futbol dışı gelirlerinin ve bütçesinin tamamını içermiyor. Beş şirketinin gelirlerini de içermiyor. Hesaplamalara tüm şirketlerin toplam gelirlerinin sadece temettü şeklinde Kulübün gelirleri içine yansıyan tutarlar giriyor. 87,2 milyon Euro ile listede 25. sırada olan Fenerbahçe'nin altında Benfica, West Ham United, Manchester City, Aston Villa, Everton gibi dünyanın en ünlü kulüpleri yer alıyor. Bu tablonun Başkan Aziz Yıldırım'ın seçildiği günün 10. yıl dönümüne rastlaması da on yıl önce dünya kulübü olma hedefine 10. yılda ulaşılmış olmasının somut bir göstergesi oldu" diye konuştu.

Her şeyi Bilen adam Hıncal Uluç 'dan Tesbitler : Yalnızlık,Cinsellik,Aydın Doğan, Memleketin hali ve Kadınlar ...

Ayşe Arman, Hıncal Uluç’la bir röportaj yapmış. Pazar ve Pazartesi günü iki bölüm halinde Hürriyet'te yayınlandı. Burada enteresan olan Ayşe Arman ve Hıncal Uluç köşelerinde birbirlerine söylemediklerini bırakmamışlardı.Her ne kadar Ayşe Arman bu konuyu konuşmadık dese de demek ki artık barışmışlar. Röportajdan dikkatimi çeken bazı bölümleri buraya alıyorum.

Bir saat geç gittim randevuya. Bir önceki röportaj, trafik, vesaire. Eve, yüreğim ağzımda girdim.
Salondaki bordo kanepede boylu boyunca uzanmış bir adam buldum. İlk dikkatimi çeken yüzünden fışkıran sağlıktı. Çok iyi görünüyordu. Kadın olsa, estetikten, botokstan, dolgudan filan şüpheleneceğim. O kadar diri bir yüz vardı karşımda. Gençleşmiş. Fotoğraflarından ve ekrandaki halinden daha genç görünüyor. Bir de özgüven her zamankinden daha fazla tavan yapmış durumda. Çok eğlendik, çok güldük. En azından ben. Her zamanki nev-i şahsına münhasır adam. Onunla yapılan her röportaj farklı oluyor. Lafı dolandırmadan söyleyeceğini dan diye söylüyor. Bir sürü şey konuştuk. Artık bir kısmı yarına. Merak edersiniz diye, bir tek bizim meseleyi konuşmadık. Çünkü o konuda yol alabilmemiz mümkün değil. Ama benden farklı düşünmesi onu sevmeme engel değilmiş. Özlemişim. Görünce fark ettim...


  • Bu kadar mı koyuyor yalnızlık?
  • Evet bu kadar koyuyor. Edebiyat yapıyorum zannediyorlar ama değil. Yalnızım ben. Evin önünde arabayı park ettiğimde, ışıkların yandığını görmek istiyorum, kapının ziline basmak istiyorum, içeride birisinin olmasını diliyorum.
  • ...karım dahil bütün sevgililerim beni terk etti. Onlar beni terk ettiğinde, benim onlara aşkım ilk günkü gibi devam ediyordu. Bunun içinde bir seneliği de, 6 seneliği de, 10 seneliği de var. İnsan hayat boyu terk edilince düşünmeye başlıyor tabii herhalde bende bir kusur var diye. Baksana taa Amerika'lardan gelmiş kadın bile beni bırakıp gitti...
  • Benim için hiçbir dönemimde cinsellik birinci sırada değildi. Hatta ikinci ya da üçüncü sırada da değildi. Belki de o yüzden kadınlar beni terk ediyor.
  • ...Sana ne hissediyorsam onu söylüyorum. Bir kadınla öpüşürken illa onu yatağa atayım diye düşünmüyorum. Boğaz'ın kıyısında el ele yürümek de bana yetiyor. Bir tarihte genç bir sevgilim vardı, bakireydi. Uzun sürdü ilişkimiz. Ama hiç yatmadık. O süre zarfında başka biriyle de yatmadım. Cinsellik, yatmak değil, onu anlatmaya çalışıyorum. Benim için bir bakışta bile cinsellik olabilir. Dokunmak da cinselliktir. İlle de bir şeyin bir yere girmesi gerekmiyor. Benim için beraber olmak önemli...
  • Türk medyasının Recep Tayyip Erdoğan'ın tekeline girmesi ne kadar tehlikeliyse, bir başka yayın grubunun tekeline girmesi de aynı derece tehlikeli. Yanlış anlaşılmasın, Aydın Doğan'la hiçbir sorunum yok. Aksine Hıncal Uluç olarak bugün bu yaşam düzeyine sahipsem, bunda Aydın Bey'in rolü çok büyük. Onun gazetelerinden teklif almasaydım, Sabah beni bu düzeye asla getirmezdi. Yani ona çok şey borçluyum, kendisini çok da severim. Ama ben bir gazeteyi ancak mutsuz olduğumda terk ederim. Sabah'ta şimdilik öyle bir şey yok. Bir de tabii Aydın Bey'in gazetelerinden birine gidersem, başımın dik durabilmesi lazım. Başımın dik durabilmesi için de gidebileceğim bir başka Hürriyet'in olması lazım. Bu gazete şu anda Sabah. Sabah bu tirajıyla ve yayınıyla devam ederse, ben Aydın Bey'le de el sıkışırım, neden olmasın? Ama Vatan'ın çıktığı gün Sabah'ı bırakıp gitmek uygun olmazdı...
  • Ne olacak bu memleketin hali?
  • Valla bana sorma. Moralini bozarım, çok kötü her şey...
  • Umut verici bir şeyler söylersiniz diye düşünmüştüm.
  • Fena halde yanıldın. Hiç umudum kalmadı. Gör bak daha neler olacak. Benim "sentel" ve "gentel"lerim o zaman anlayacak Hanya'yı Konya'yı...
  • Kim o "sentel" ve "gentel"ler...
  • Senteller saf enteller; genteller ise geri zekalı enteller. İki grubun da bu ülkenin bu yola girmesinde çok büyük günahı var. Hálá olup bitenin farkında değiller.
  • İyi de sizin gazete, o eleştirdiğiniz kişilerle dolu. Hiçbirine cevap yazmıyorsunuz. "Öyle değil kardeşim gerçek bu. Bu ülkeye kötülük yapıyorsunuz!" demiyorsunuz...
  • Ayşe, anlamıyorsun galiba. Hakikaten iş bitti. Yazsan da faydası yok...
  • İki yıl içinde her şey anlaşılacak. Keşke, yanılıyor olsam. Keşke, iki yıl içinde bunlar bana, "Hıncal Efendi, dediklerinin hiçbiri olmadı!" deyip yüzüme tükürseler, o zaman dünyanın en mutlu adamı olurum. Onlar hiçbir şeyin farkında değil, onlar yaşamadılar. Din, başka bir şey. Dağın tepesinden kartopunu yuvarladığın zaman, nerede duracağı ve kimi ezeceği belli olmaz. Bazen üç adım sonra taşa takılır durur, bazen beş adım sonra bir kayaya. Orada da durmazsa yandın, çığ olur, çığın önünde de kimse duramaz. Bizimki de o hesap, artık duracağı yok. Ilımlı İslam, laik İslam... Hadi canım sen de. Onlar delmeye başladılar. Geçen akşam Mehmet Ali Birand'ın 32. Günü'nde bir öğrenci ayağa kalktı ve "Hepinizi yargılayacağız" dedi. Nerede yargılanacak? Şeriat Mahkemesi'nde. Hiçbir şeyin farkında değil benim entelim!
  • ... ölümleri görmek istemiyorum. Bunun mantıksal açıklaması şu: Ben hepsinden evvel öleyim... E onu da istemiyorum! Bir yere gitmek istemiyorum. Ama kazık çakacak halim de yok. Karışık, tuhaf duygular... Hepsi ani gitti, bu da tabii çok koyuyor. Benim annem de öldü, üstelik 43 yaşındayken, ama onun ölümünü bekliyorduk, kanserdi...
  • Ooooooo! Babamdaki şeker hastalığı genetik olarak bana geçmiş. Sonra bende yüksek tansiyon ve yüksek kolesterol var. Kalın bağırsağın yarısı yok, karaciğer de sarılık geçirdi. Safra kesesinde taş var. Diyaframım delik, dikildi. Babam da 58’inde kalpten öldü, kalbe de dikkat etmem lazım. Zaten genetik faktörlere bakarsan, benim hayatta olmamam lazım! Ama hiç umursamıyorum.
  • ...Hani derler ya, "Mühim olan ruh güzelliği!" Tamamen karşıyım. Kadının tek bir yeri güzeldir, o da dışı! Gerisi beni hiç alákadar etmiyor.
  • ...Salak kadınlar harikadır. Hiç yormaz seni!
  • ...Gerizekálı bir sevgilim hiç olmadı. Allah’a şükür, hepsi belli bir zeká düzeyinin üzerideydi. Ama ben onları öyle oldukları için seçmedim, güzel oldukları için seçtim. Hoşuma gittikleri için. Hiçbirini de genel kültür testine sokmadım, zekálarıyla da ilgilenmedim, baktım güzeller, hoşuma gidiyorlar tamamdır. Başka hiçbir ölçüm olmadı. Güzelse güzeldir, yeter...


Röportaj 'ın 1.bölümünün tamamına buradan
Röportaj 'ın 2.bölümünün tamamına buradan
ulaşabilirsiniz.

Tarihe Bırakılacak Tesbit : Antalya ya Şu An Kar yağıyor.

Yaklaşık 15 -20 Dakikadır Antalya Merkeze fazla yoğun olmasa da kar yağıyor.
18 Şubat 2008 Pazartesi
Saat : 11.27
En son 1993 yılında yağmıştı.



Fotograflar için :
Caner Yıldırım 'a teşekkürler.
cy@caneryildirim.com.tr


15 Şubat 2008 Cuma

Baykal 'a da Türban Taktılar...

Günün Tesbitleri : Seviyesizlik,Yolsuzluk ,Utanç ve Alkış ....

Seviyesizlik Tesbiti :
Siyasetçilerimizin konuşmalarından kesitler, fazla söze gerek yok. Tam bir seviyesizlik...

  • Erdoğan 'a 'Küçük Beyinli' dedi.
  • Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a sert eleştirileri üzerine CHP Genel Sekreteri Önder Sav 'dan aynı sertlikte karşılık geldi. Sav "Laiklik öyle Erdoğan'ın küçücük beynine sığmayacak kadar geniş bir kavramdır" dedi.

  • Sözümü geri alıyorum 'Beyni yokmuş' .
  • AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, "Birilerinin AK Parti'nin Genel Başkanının beyin ölçüleriyle ilgilenmesini hayretle karşıladığını" belirterek, "Daha evvel ki bir basın toplantımda beyin fıtığı olarak nitelendirmiştim. Ancak bu sözümü geri alıyorum. Çünkü beyin fıtığı olabilmek için önce beyinin olması gerekir ama görebildiğim kadarıyla maalesef ondan yoksunlar" dedi.




Yolsuzluk Tesbiti :
Yolsuzluk sadece parasal konularda olmaz. Bence böyle konularda yolsuzluktur...

  • Baban Rektörse ÖSS 'yi kazanmana gerek yok !
  • Türkiye'de milyonlarca öğrenci, üniversiteye girebilmek için yıllarca ders çalışıyor, kitap ve dershane için binlerce lira harcıyor. Ancak Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şener Oktik'in oğlu Orhan Tan, bu zahmetlere katlanmadan istediği okula girmeyi başardı.
  • Öğrenci Seçme Sınavı'nı (ÖSS) kazanamayan Oktik, hülle yoluyla Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ne kayıt yaptırdı. Olayın hikâyesi ilginç. Orhan Tan, geçtiğimiz yıl ÖSS'den 176 puan alabildi. Dört yıllık bir fakülteyi tercih edebilmek için gerekli olan 185 barajını bile geçemeyen Oktik, mülakat yoluyla İngiltere'deki Northumbria Üniversitesi'ne yazıldı. İsmi pek bilinmeyen bu okulda 9 ay kaldıktan sonra, taban puanı 343 olan Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi'ne yatay geçiş yaptı. Bu şansı Türkiye'de sadece rektörün oğlu Orhan Tan yakaladı.




Utanç Tesbiti :
Yaklaşık 40 yıl önce Almanya 'ya işçi göndererek başlamıştık gurbet diyarlarında çalışmaya... Şimdi 40 yıl sonra Norveç 100.000 işçi alacak diye nerdeyse zil takıp oynayacağız. Yazık ki ne yazık. İşsizlik konusunda 40 yılda fazla bir şey değiştirememişiz. Bundan dolayı sevinmek değil, Utanç duymak lazım...




Alkışlanacak Bir Tesbit :
Muhalefet olsanız bile Doğruya doğru, Eğriye eğri demek gerekir. Yapılan bir şey bu memleketin hayrınaysa kim yaparsa yapsın hakkını teslim etmek lazım. Gençleri bu nedenle alkışlıyorum.

  • CHP Gençlerden Fırça yedi.
  • CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Yeditepe Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü üyesi öğrencileri, TBMM'de kabul etti. Heyet adına konuşan Şener Akdemir, Meclis'i gergin bir zamanda ziyaret ettiklerini ifade ederek, Türk gençleri olarak, üniversitelerde gerginlik yaşanmasını istemediklerini söyledi.
  • ''CHP'nin, AK Parti'nin 'A' dediğine, 'B' dediğini, AK Parti'nin her dediğine sürekli karşı çıktığını, yaptığı güzel şeylerin arkasında yer almadığını'' söyleyen öğrenciye Kılıçdaroğlu, ''AKP'nin güzel yaptığı bir şeyi söyleyebilir misiniz?'' diye sordu. Öğrenci, CHP tüzüğünün ''1980 darbesi Anayasası'nı değiştireceğiz'' demesine rağmen, CHP'nin, buna karşı çıktığını ifade etti. Kılıçdaroğlu ise daha önce Anayasa'nın değiştirildiğini ve CHP'nin bunu desteklediğini anımsatarak, ''1980'in izleri hangi maddelerde var?'' sorusunu yöneltti.




13 Şubat 2008 Çarşamba

Özeleştiri Tesbiti : Osman ULAGAY "Bir laik yazarın isyanı"

Milliyet Gazetesi yazarı Osman Ulagay’a göre laik kesim AKP’ye karşı akılcı değil, duygusal muhalefet yapmaya devam ettiği müddetçe iktidar şansını kaybediyor. ‘Artık yeter’ diyen Ulagay endişeli: ‘Böyle giderse bizim laik mahalle marjinalleşir.’


Osman Ulagay, Milliyet Gazetesi köşe yazarlarından. Okurları onu daha çok ekonomi yazılarından tanıyor. Uluslararası finans hareketlerini yakından takip eden, küreselleşme üzerine kitaplar yazan bir isim kendisi. Entelektüel birikimi ekonomiyle sınırlı değil. Türkiye’de yaşanan toplumsal değişimler ve bu değişimlerin ekonomide, politikada, kültürde, sanatta ürettiği sancılar üzerine yaptığı değerlendirmeler kayda değer nitelikte. ‘Laik mahalle’nin sakinlerinden; ama o çevresinin dışına çıkıp, neler olup bittiğine farklı açılardan bakmayı başarabiliyor. Yazdığı son kitap da bunun bir göstergesi zaten. “AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu” adını taşıyan çalışma, geçen yılki Cumhuriyet mitinglerini, AK Parti iktidarına karşı oluşturulan laik cepheyi, e-bildiriyi ve bunların sonuçlarını eleştirel bir gözle analiz ediyor. Yazdığı “farklı” yazılara gelen sert okur tepkileri sebebiyle, son bir yıldır Milliyet’teki yazılarına ara veren (bu yıl yeniden başladı) Ulagay, bir parçası olduğu laik kesimi artık, sırtını askere dayayarak ve toplumun dertlerine derman olmayan konularla muhalefet yapmaktan vazgeçmeye davet ediyor.

  • Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde beni ilk rahatsız eden husus, Başbakan’ın tavrı oldu. Verdik ellerine çelik çomağı oynuyorlar şeklinde talihsiz açıklamaları oldu. Sonra, laik kesim, son kale gibi gördüğü Çankaya’nın düşmesini engellemek için bir çaba ortaya koymaya başladı. Gerekirse demokratik sürece müdahale ederek bunu önleme çabası içine girilmesi gerektiği kanaati bir takım çevrelerde gündeme getirildi. Ben bunlardan rahatsızlık duydum.
  • Yakın çevremin bütün derdi, şu ya da bu şekilde AKP yönetiminden kurtulmak ve Cumhurbaşkanı’nı AKP’nin seçmesini önlemekti. Bu amaca ulaşmak için, kullanılacak bütün yöntemleri kabul etmeye hazır olanların sayısı hayli fazlaydı onlar arasında.
  • Laikliği savunma çabasında olan kesimin, kendi görüşüne aykırı bulduğu kesime karşı çok dışlayıcı bir tavrı var. Mesela benim gibi onların içinde yetişen birini bile, sırf fikirleri kendilerine aykırı geldiği için dışlayabiliyorlar. Onlar kendi savundukları fikirlerin doğruluğuna o kadar ikna olmuşlar ki bunu sınamaya ve tartışmaya hazır değiller. Tartışmaya zorladığınız zaman tepki alıyorsunuz.
  • Cumhuriyetin kuruluş felsefesine sahip çıkma iddiasındaki kesimin tahayyül ettiği bir Türkiye modeli var. Bu modelin cumhuriyetin kuruluş döneminde ve Atatürk’ün hayatta olduğu yıllarda şekillenmiş olduğu varsayılıyor. O dönemde hayat onların düşündüğü gibi miydi o ayrı bir konu; ama sonuçta kafalarında “1930’lar Türkiye’si” denilen bir hayal ülkesi var. Bugünkü Türkiye’yi de o hayal ülkesine uydurmak istiyorlar. Toplumun, 85 yıllık cumhuriyet deneyimi sonunda bile, ille kafalarındaki o modele uygun yaşamasını, davranmasını; hatta giyinmesini istiyorlar.
  • Bu mümkün mü peki?
  • Bugünkü Türk toplumunun o modele uyması imkânsız. 85 yılda devletin kilit noktalarını işgal etmeleri, bürokrasiye hâkim olmaları, fiilen Türkiye’de neyin nasıl yapılacağı konusunda söz sahibi olmaları bu inancı yerleştirmiş onlarda. Eninde sonunda bizim seçimimiz ağır basar, olaylar istediğimiz yöne gider diye düşünüyorlar. Türkiye ise o ülke olmaktan uzaklaşmış. İstedikleri birçok gelişmeyi yönlendiremiyorlar. Bunun çekişmesi yaşanıyor şimdi. Laik kesimin boşlukta bıraktığı yerlerdeki rolleri üstlenmeye aday başka bir kesim var artık.
  • Laikliği savunma iddiasındaki kesim ise hem Türkiye’deki hem de dünyadaki değişimi algılayamadı. 40 yıldır tekrarladıkları şablonu tekrar savunma durumuna düştüler. Bu durum onları hem çağın dışına itti hem de çağdaşlıktan söz etmelerine rağmen etkisiz olmalarına yol açtı. Öğrenen organizasyonun tersine yaptıkları hatalardan ders çıkartmadıkları gibi aynı hatalarda ısrar da ediyorlar. Dolayısıyla gittikçe mevzi kaybediyorlar.
  • 70 milyonluk bir ülkede, çok çeşitlenmiş bir toplum hakkında genellemeler yapmak yanıltabilir bizi. Bana göre Türk toplumunun büyük çoğunluğu laik diye tanımlanabilecek bir düzen içinde yaşamak istiyor. Dinî inançları sebebiyle yasaklamalara maruz kalmak istemediği gibi, dinî kuralların empoze edileceği bir düzen içinde de yaşamak da istemiyor. Laiklik üzerinden çok güçlü muhalefet yapan kesim, toplumun hayatını daha yakından ilgilendiren konularda hiç muhalefet yapmıyor. Mesela Türkiye’nin çok ciddi bir gelir eşitsizliği problemi var. AKP bazı adımlar attı; ama hâlâ bu problem çözülmüş değil. Küresel kapitalizmle bütünleşme konusunda da sorunlar var. Bunlar muhalif kesimin gündeminde değil. Şimdi toplumun geniş kesimini ilgilendiren bu konuları hiç gündeme almadan sadece laiklik üzeriden muhalefet yapmak, insanlarda şöyle bir izlenim uyandırıyor: “Demek ki bunların bizim asıl sıkıntılarımızla hiç ilgisi yok. Sadece başımızın üstündeki örtüye takmışlar.”
  • Hâkimiyeti kaybetme duygusuna sahip insanlar bir yalnızlık içinde hissediyorlar kendilerini ve müthiş bir dayanışma ihtiyacı içindeler. Onların tepkilerini dile getiren ve bunu başarıyla yapan Bekir Coşkun gibi biri çıktığı zaman, onun etrafında bir ilgi halesi oluşturuyorlar ve yalnızlık özlemlerini gideriyorlar. Bekir Coşkun onları avutmuş oluyor. Oysa günün sonunda bu tepki ve dayanışma neye yaradı, ülke nereye gitti, bu soruların sorulması lazım. Ben buna avunma diyorum. Tabii bu avunma bir yerde maddi sonuçlar da doğuruyor. Bu avunmaya aracılık edenlerin kitapları best-seller oluyor. İnsanlar bunu alıp okuyor, böyle bir tarafı da var.
  • AKP’ye karşı çılgın değil akıllı Türkler başarılı olur diyorsunuz. Bu ne demek?
  • Kurtuluş Savaşı Türkiye’nin bir noktada konvansiyonel olanın dışında düşünmesini gerektiren bir olaydı. Çılgınca davranmayı gerektiriyordu. Bağımsız Türk devleti kurmak isteyenler çok zor şartlarda çalıştı. Bugün, bu tür romantik atılımlarla, çılgınca hamlelerle alınacak mesafe ve kazanılacak savaş görmüyorum. Bugünün Türkiye’sinde kitledeki değişimi, özlemleri akılcı şekilde okuyarak yola devam etmek, hatalardan sonuç çıkarmak lazım. Akıllı Türklerden kastım bu.

Buraya Özetler aldığım röportajın tamamını Buradan( AksiyonDergisi) okuyabilirsiniz...

ALINTI : Ahmet Ertürk "Devlet yıllarca yanlış zümreyi kovaladı "

TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, devletin yıllarca 'düşünce suçluları' diye itham ettiği gençleri kovalamakla zaman kaybettiğini belirterek, "Bunun yerine devleti soyanları yakalasaydık çok daha müreffeh bir ülke olmuştuk" dedi.

Türkiye'nin tehdit algılamalarının Soğuk Savaş döneminden kalma bir iç düşman konsepti üzerine inşa edildiğini dile getiren TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, böylesi büyük bir yolsuzluğun güvenlik mekanizmaları tarafından ıskalanmasının ancak bu şekilde izah edilebileceğini düşünüyor: "Türkiye'nin güvenlik müesseseleri düşünce suçlarının, ya da başka suçların sosyolojik bölünmelerin peşinden giderken herhalde bu ekonomik suçları biraz ihmal ettiler. Halbuki bunun önemini baştan kavrasalardı daha başladığında engellenebilirdi."




9 Şubat 2008 Cumartesi

ALINTI : Sosyal Psikoloji Laboratuvarında Başörtüsü - Nevzat Tarhan

Prof.Dr. Nevzat Tarhan
ntarhan@gmail.com

Başını örtenler:
  • Eğer inanmadan örtünüyorsanız, başörtüsünü çıkarınız.
  • Eğer siyasi simge olarak örtüyorsanız, çıkarınız.
  • .....
  • Eğer Allah için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.
  • Eğer inandığınız için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz.
  • Eğer dini gereklilik için örtüyorsanız, sizi tebrik ederiz devam ediniz.
  • Ancak artık özgür olmadığınızı unutmayın. Başörtüsü ile sakız çiğneyerek dolaşamazsınız.
  • Karşı cinsle sarmaş dolaş olamazsınız. Artık temsil ettiğiniz bazı değerlerin var olduğunu unutmayınız.
  • Eğer inandığınız için örtünüyorsanız içini doldurunuz.
  • Dürüstlüğünüz, çalışkanlığınız, hoşgörünüzle örnek olurken; ahlakî anlayışınız, oturup kalkışınızda da daha dikkatli olmalısınız.
  • Çünkü başörtüsü sizin için hem bir hak hem bir değerdir.
  • Haktır; çünkü sonradan çıkarılmış bir kavram değildir. 1400 yıllık bir geçmişi vardır. O halde örtündüğünüz gibi yaşayın.
  • Yaşadığınız gibi örtünün.

Karşı çıkanlar:

  • Başörtüsüne size ölümü hatırlattığı için karşıysanız, vazgeçiniz. Ölüm vardır ve gerçektir. Başörtüsüne din karşıtlığınız sebebiyle muhalifseniz, vazgeçiniz. Dinin teselli etme ve hayata anlam katma gücünü yok edemezsiniz.
  • Başörtüsüne korktuğunuz için karşıysanız, korkunuzu analiz ediniz. Korkunuz dini bir veriden kaynaklanıyorsa, o veriyi tartışınız. Korkunuz dinin yanlış yorumlarından kaynaklanıyorsa, doğru yorum bulmak ya da oluşturmak için mücadele ediniz.Korkunuz küçük kentler ve Anadolu'daki mahalle baskısı ile insanlarla diyologa giriniz. Birlikte yaşama bilincini oluşturmak gibi bir misyon üstleniniz.
  • Yasağı yasakla gidermek çözüm olamaz.
  • Korkunuz İran gibi olmaktan kaynaklanıyorsa, başörtüsüne karşı çıkmak yerine radikalliğe karşı çıkınız.
  • Korkunuz Atatürkçülüğün tehlikede olmasından kaynaklanıyorsa hangi Atatürk'ü savunduğunuzu sorgulayınız.
  • Korkunuz Cumhuriyetin tehlikede olmasından kaynaklanıyorsa "Tek Parti Cumhuriyeti"ni mi, "Çok Partili Cumhuriyeti" mi savunduğunuzu sorgulayınız.
  • Korkunuzun sebebi özgürlüklerin kaybolması ise, ise herkese özgür yaşayacağı ortam sağlayacak çözümler üretiniz.
  • Korkunuz laikliğin tehlikede olmasından ileri geliyorsa, laiklikle din karşıtlığını karıştırıp karıştırmadığınızı sorgulayınız.
  • Korkunuz sahip olduklarınızı yitirmekse, elde ettiğiniz varlıklara "düşünceye karşı düşünce" yöntemiyle mi mücadele ediyorsunuz, bunu sorgulayınız.
  • Başörtülü birini gördüğünüzde size 'dinsiz' denildiğini hissediyorsanız, vazgeçiniz. Çünkü bu sizin algınız olabilir. Niyet okuyarak hükme varmak, insanı realite körlüğüne götürür. Başörtülü bir kadını gördüğünüzde, 'dinde böyle bir uygulama yok' diye düşünüyorsanız, bırakınız onu konunun uzmanları söylesin. Bilimsel cahillik yapmayınız.
  • Başörtüsünü 'gericilik' olarak değerlendiriyorsanız, asıl gericiliğin öğrenme hakkını engelleme olduğunu görünüz.
  • Gericilikle mücadele cehaletle mücadeledir; dinle mücadele değildir.
  • Başörtülüleri 'kendilerini kısıtlayan insanlar' olarak görüyorsanız, inandığı değerler için zevklerinden vazgeçenlere saygı duyunuz.
  • Başörtülüler size 'Usame Bin Ladin'i hatırlatıyorsa, zihin haritanızı değiştiriniz. Radikal din anlayışının, İslam dininin ilk doğuşunda üç halifeyi öldürdüğünü unutmayınız.
  • Başörtüsünü görünce 'dinî faşizm'den korkuyorsanız, Hitler'den hareketle 'bütün Almanlar faşisttir' deme adaletsizliğini yapmayınız.
  • Başörtülüler, size 'tehdit altında olduğunuz' izlenimini veriyorlarsa, kendinize konuyu kişiselleştirip kişiselleştirmediğinizi sorunuz. Başörtülülerle konuşmayı deneyiniz. Önyargıları, diyaloglar aydınlatır.
  • Bir insanın başının zorla kapatılmasından yana iseniz, ceberutsunuz. İslam tarihinde selefi, harici radikalizm yorumu bunu öngörmüştür.
  • Bir insanın başını zorla açtırıyorsanız yine ceberutsunuz. Bu durum, din karşıtlığını dogma haline getirdiğinizin ispatıdır: Kendinizle yüzleşiniz. Belki de 'Modern Tiran'lığı savunuyorsunuz. Güç kullanarak kendi dogmalarınızı kabul ettirmek istiyorsanız, siz Ortaçağ'a aitsiniz. Dinî görünümlü ya da modern görünümlü olmanız fark etmez.
  • Siyasî talebi olmayan bir genç kızın inançlarının gereğine göre yaşamasına karşı çıkıyorsanız, laikliğe de karşı çıkıyorsunuz demektir. Siyasî talebi olmayan bir ailelerin çocuklarına dinin öngördüğü ahlakî normları öğretmeyi, din dersi vermelerini laikliğe aykırı görüyorsanız; bu davranış bilimsel, çağdaş, ilerleme ve aydınlanmaya uygun değildir. Alternatif üretiniz.
  • Siyasî talebi olmayan ama dinini yaşamak isteyen doktora, mühendise, subaya karışmayınız. Aydınlanmanın Descartes döneminde takılıp kalmışsınız demektir. Allah'a hesap verme duygusu yaşayan bir subay ya da doktor ülke için şanstır.
  • Siyasî talebi olmayan ama dinin teselli gücünü, yaşama anlam katma özelliğini ve ölümden sonraki hayatı öngörme fikrini bilimle birleştirenlere karşıysanız, bilimsel gelişmeye ve düşüncenin ilerlemesine de karşısınız demektir.
  • Başörtüsüne 'bazı siyasîler sahip çıkıyor' diye karşıysanız, demokratlığınızı sorgulayınız. Başörtüsü istismar ediliyor' diye düşünerek muhalefet ediyorsanız, istismar edenle etmeyeni anlamanın en iyi yolunu deneyiniz. Bu konuyu istismar edeni etmeyenden, önyargılı olanı olmayandan ayıran laboratuar, sosyal alanlardır. Üniversitelerde serbest bırakın. Üç, beş sene gözlemleyin. Eğer kamu düzeni bozulursa ve başı açıkların hakları ellerinden alınırsa, aptallık yapmayın; mücadelenizi verin. Eğer askerseniz ve sezgileriniz, Türkiye'nin geleceğini tehdit edecek bir tehlikeyi haber veriyorsa; üniversiteler sizin için birer sosyal psikoloji laboratuarı olacak. Böylece siz de deneyecek ve göreceksiniz: Kamu düzeni, provokasyonlara rağmen bozuluyor mu bozulmuyor mu? İnsan davranışlarının dilini, yalan söylenip söylenmediğini, niyetleri anlamayı ve korkuları yenmeyi gösterecek en iyi yol, deneme sınamadır. Deneme-sınama yöntemi her zaman risklidir, ancak radikalliği önlemek için bu riski göze almak gerekir.
  • Adalet, cesaret istediği gibi doğruları bulmakta, risk almayı gerektirir. Özgürlük ve barış tarihte hiç kolay elde edilmemiştir. Bazıları başının dışını örtüyor, bazıları içini örtüyor. Bunun için sosyal psikoloji laboratuarı en etkili bilimsel deney ve gözlem yeridir. Türkiye kendi modernizmini geliştirmek dünyaya model olma şansını yakalayabilir. Bu konuda da rehberimiz akıl ve bilim olmalıdır.
  • Bilim inancı taklit etmez ama tehdit de etmez. İnceler, rapor eder ve tarih sahnesine sunar. Özellikle üniversiteler hiçbir fikre kapısını kapamazlar. Analiz ederler, yorumlarlar. Evrensel yaklaşım bu olmalıdır.
  • İnanç bilimsel kategoridir. Üniversitelerin sosyal psikolojik laboratuvar olması fırsatını kaçırmayalım.
  • Türkiyemiz bu sınavı dünyaya örnek olacak şekilde aşması dileğiyle…

(Alıntıdır)

FATİH ALTAYLI : Peki Onurlu ve Haysiyetli Bir İnsana bu laf yakışıyor mu ?

Sn. Altaylı, aşağıdaki yazarlar için Cumhurbaşkanının davetine icabet ettiler diye Yavşak ifadesini kullanıyor ve kendi kişiliklerini, kendi kimliklerini korumamakla itham ediyor.

Kendisi Kişilikli ise söylediği bu laf la ne kadar kimliğini koruduğunu gösteriyor.

Türkiye 'nin önde gelen gazetecilerinden birisi olan Altaylı 'nın seviyeside buralara düştü ise vay halimize...

Bence bu seviyesiyle Cumhurbaşkanlığı gibi onurlu bir yere zaten yakışmazdı...

Bunu kendisi de anlamış olmalı ki zaten gitmeyeceğim diyor...



Sevilay Yükselir ile Habertürk'te 'Olaylar ve Gerçekler' programını yapan Fatih Altaylı, edebiyatçıların Çankaya'ya çıkmasıyla ilgili çok tartışılacak bir söz söyledi.Sevilay Yükselir, Gül'ün edebiyatçılarla buluştuğu 'Çankaya Sofrası'nı hatırlatınca Altaylı, "Aman beni çağırmasın, ben gitmem" dedikten sonra şu ağır ifadede bulundu: Çankaya'ya gitmek ' YAVŞAKLIK' vesilesi olmamalıdır! "Kendisinden rica ediyorum, kafasının arkasında beni bir gün çağırmak varsa, zannetmiyorum, varsa da lütfen çağırmasın. Neden çağırmasın? Çankaya'ya gitmek herkes için bir onurdur. Bu devletin en yüksek makamıdır. Ama Çankaya'ya gitmek, tabirim için bütün izleyicilerden özür diliyorum, bir 'yavşaklık' vesilesi olmamalıdır. Çok özür dilerim bu lafı kullandığım için. Ama işin özü budur. Oraya çağırılmanın da bir kriteri olmalıdır. Oraya giden de kendi kişiliğini, kendi kimliğini muhafaza edecek kalitede insanlar olmalıdır. Oraya gidip de (duraksadı), söylemeyeceğim..."


  1. Doğan Hızlan (Kendisine Edebiyatın Cumhurbaşkanı diyorlar.)
  2. Selim İleri
  3. Adalet Ağaoğlu
  4. Hilmi Yavuz
  5. Elif Şafak
  6. Rasim Özdenören


6 Şubat 2008 Çarşamba

Medeni Avrupa : Tek Suçları Başka bir Irktan olmaktı...

Tek suçları vardı, Alman olmamak... başka bir Irktan, yani Türk olmak...
Fırınlarda İnsan yakanların Torunları, Şimdi aynısını Türklere yapıyorlar...
Almanlar Genlerindeki bu Irkçılık tehlikesiyle ciddi bir mücadele yapmadıkları sürece, Ülkelerindeki Türkler başta olmak üzere tüm yabancılar
ciddi bir tehlike altında kalmaya devam edecek...

Ve
Avrupa 'nın göbeğindeki güya medeni bir ülkeden yani Almanya 'dan
İnsanlık dışı, Medeniyet dışı görüntüler gelmeye devam edecek.

Irkçılık gibi insanlık tarihinin yüz karası, en ağır suçunu da işlemeye devam edecekler...

(Fotograflar Buradan Alıntıdır.)

Alıntı : Türbanlıların Şeriatçı sayılmayacağı bir projeniz var mı ?


Türbanlı bir kız babasına gidiyor ve soruyor:
- Baba ben niye üniversitede okuyamıyorum. Babası yanıt veriyor:
- Okuyamazsın kızım, çünkü sen üniversiteye girince laiklik elden gidiyor !
Dalga geçtiğimiz Türk filmi repliklerini anımsatıyor değil mi?
- Amca size baba diyebilir miyim?
Diyemezsin yavrum ben senin aslında annenim! Aslında bu komedi uzun süredir devam ediyor. Birileri sürekli savunmada... Başbakan olamaz eşi türbanlı! Cumhurbaşkanı olamaz eşi türbanlı... Atatürk'ün makamına oturamaz, eşi türbanlı...

Ama savunmanın dayanağı olmadığı için savunanlar iki seksen bir doksan yerde... Çünkü ezbere konuşuyorlar. Üstelik de papağan gibi aynı şeyi aynı şekilde söylüyorlar. Ve söylediklerinin hiç ama hiçbir dayanağı yok. İstediği kadar AHİM karar versin istediği kadar Anayasalar yazsın, (varsayıldığı üzere) istediği kadar AKP art niyetli olsun nasıl laiklikle türbanlı birinin Cumhurbaşkanı ve Başbakan eşi olması arasında bağlantı yoksa, türbanlı "reşit" birinin üniversiteye girmesiyle laiklik arasında da uzaktan yakından bir bağlantı yok...

Yine iki seksen bir yere serilecekler biliyorlar, o yüzden yine tek kurtarıcı asker! Tek kurtarıcı darbe... Çok aydınlar ya, çok entelektüeller ya... İşleri güçleri "aydınlık Türkiye'ye kara çarşaf yakışmaz, Türkiye sakala, namaza, tarikata esir oldu, millet, Türkiye elden gidiyor" diye ortalığı ayağa kaldırmak ya...

Şimdilerde hepsi bir ayet uzmanı kesildiler, neredeyse biraz daha ayet okusalar imana bile gelebilirler. Kışkırtmanın da bini bir para: "Üniversite ayakta!". "Sokaklar birbirine girecek".. Üniversitenin ayakta falan olduğu yok... Sokaklar da hiç olmadığı kadar sakin... Ama birileri türban yüzünden savunmada... Türban yüzünden kargaşa çıksın istiyorlar... Ama yine dayanakları yok... "Üniversitede okuma özgürlüğü" türbanlı-türbansız reşit biri için öyle bir dayanak ki yenilmeye mahkumlar...

Sorunu doğru teşhis edemedikleri tedaviyi de doğru uygulamıyorlar. Amaçları demokrasi değil, tek tip yaşam... Bu nedenle hep savunmada kalıyorlar "demokrasi"ye ulaşmak için çözüm aramıyorlar... Göremedikleri şu: Türkiye'de her aile resmi-zorunlu okul eğitimi dışında çocuğunu yetiştirmekte özgür...

Bir aile kızını Kuran kursuna gönderiyor, diğeri göndermiyor. Bir aile kızını Müslümanlığın davranış kalıplarıyla yetiştiriyor, diğeri yetiştirmiyor! Bu aile eğitiminin sonucunda (kızların bulunduğu ortamlardaki etkileşimlerinin de sonucu olarak) bir kız örtünüyor, diğeri örtünmüyor. Eğer Anayasa'ya bu noktada madde koyup kızların örtünmesini engelleyemiyorsan ondan sonra nasıl engelleyeceksin! Anayasa'ya böyle "baskıcı" bir madde koyabilir misin? Hayır.

Peki daha ne kadar şişenin ağzındaki tıpa olabilirsin? Devlet olarak yapacağın şey reşit olmayan bu kızlara (tabii ki erkeklere de) ilk, orta, lise eğitimlerinde yansız bir şekilde dünya dinlerini öğretmek... Örneğin NTV yayınlarından çıkan Brigitte Dumortier'in Dinler Atlası'nı ders kitabı olarak okumalarını sağlamak... Din olgusunun içeriğini anlamalarını sağlamak... Sadece İslamiyet'i değil...

Hıristiyanlığı, Protestanlığı, Katolikliği, Yahudiliği, Hinduizmi, Budizmi, Ateizmi, Çin ve diğer Japonya dinlerini anlatmak, Arap dünyasının dinsel haritasını çıkarmak... Tarafsızca bu kızlara dünya dinlerini öğretmek... Sonra ister tercihini örtünmekten yana kullanır ister kullanmaz bize ne! Biz ne yapıyoruz? Din Kültürü ve Ahlak dersi adı altında sadece "Müslümanlık" öğretiyoruz. Din dersi hocalarını çoğu birer tebliğci...

Siz müfredata bakmayın... Pratiğe bakın... Sıraların üzerinde namaz kıldıran mı istersin, yoksa dua ezberletme yarışması yapan mı... Bırakın diğer dinleri daha Aleviliğin bu derslerde nasıl okutulması gerektiğine karar verememişiz... Yıllardır yabancı dil, milli güvenlik, müzik, beden eğitimi derslerinin çoğunda "mış" gibi yapılmasına izin verdiğimiz gibi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde de "mış" gibi yapılmasına izin veriyoruz. Sonra "kaçın şeriat geliyor" diye hem korkuyor hem de korkutuyoruz... Benim projem: daha özgür, daha global bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi seferberliği...

Gördüğünüz gibi iktidar alanımı savunmuyorum, proje ortaya koyuyorum. Sorarım size gerçek demokrasi ulaşmak ve insanlara özgürlüklerini vermek için projeniz ne! Yani sağa sola "sözde aydın, saftrik" yakıştırması yapmadan, iki şak şak bir tık tık yazılarla vatan millet Sakarya edebiyatına sığınmadan türbanlı kızların şeriatçı düzenin parçası varsaymayacağınız bir projeniz var mı?

Ya da hiç oldu mu? Olmadıysa ve yoksa... Susun... Savunacak bir projeniz bile yok. Gerçekten komik oluyorsunuz... Siz hayvanları koruma projelerine devam edin... Sanmayın ki küçümsüyorum... Asla! Hayvan haklarını savunmanın çağdaş, demokratik bir toplumda bir dayanağı var o yüzden çok daha ciddi duruyor. Sizi düşünüyorum...

Basın Tarihine Tesbit : İşkencecilerini bağışlayanlar, Bombacılarını da mı bağışladılar ?

.... Bir de, Ergenekon çetesinin ortaya çıkarılmasını Cumhuriyet Gazetesi’nin günlerce ısrarla niçin görmediğini merak ediyor, “İşkencecilerini bağışlayanlar bombacılarını da mı bağışladılar” diye dalganı geçiyor, “yiğidim İlhan’ım neden susuyor” diye soruyorsun... Sualinin cevabı, mezkûr ceridenin mevcudiyyetinde mündemiçtir!

Ben gericiyim ya, itlik olsun diye Osmanlıca yazdım.


(
Alıntı : Engin Ardıç - Akşam)

5 Şubat 2008 Salı

TÜRBAN : Çözümsüzlüğe devam mı ? Yoksa çözülecek mi ?

(Fotograf İnternetten Alıntıdır.)


Başbakanın açıklamaları ve arkasından da MHP 'nin yasal düzenleme önerisi ile anlaşma sağlayan AKP ve MHP 'nin girişimleriyle türban yasağının kaldırılması konusunda bir umut doğdu ve yasa çalışmalarına başladılar... ammaa Ortalık toz duman...

Önce Simgemi Değilmi konusu tartışıldı. Yıllardır bu simgedir diyenler, Başbakanın açıklamasıyla tamam itiraf etti Simgeymiş dediler. Ama görüldü ki Simge olsa bile başbakanın söylediği gibi simgelere bir yasak yokmuş. Yeni anayasa çalışmalarını yürüten Prof. Özbudun CHP nin 6 okununda bir simge olduğunu ve buna benzer bir çok örnek verilebileceğini söyledi. Böylece Simge konusuda açıklığa kavuşmuş oldu. Sonuçta anlaşıldıki Simge yada değil bununla ilgili bir yasak Türkiye 'de ve Dünyada yok. Olmasıda mümkün değil zaten.


Evet türban tartışmalarına şöyle bir bakalım. Son sözümüde en altta söyleyeceğim.

*** CHP 'nin tutumu zaten belliydi ama; Kadın Vekillerinden İlmiye Çığ 'ın söylediği " 'O fahişe kıyafetidir, soyunun!' " sözleri, Anlamını değiştirmeyin o şekilde söylemedim dese bile başörtülülere bugüne kadar ki en ağır hakaretlerden biri oldu.

*** ATV 'de Ali KIRCA gizli kamera (Kendiside gizli kamera mağduru olmasına rağmen) çekimleriyle hastanede başörtüsü ile çalışanları kendince afişe etti.

*** Yargıdan da hemen açıklamalar geldi. Ama en dikkat çekeni Cumhuriyet Başsavcısının söylediği "Başörtüsü için Anayasa değiştirecek Parti kapatılır." açıklamasıydı. Ardından Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu 'da , 'Bu gidiş dinci dikta rejimine gidiştir' derken, siyasi partilerin Anayasa hükümlerine uyması gerektiğini, aksine davrananların kapatılacağını, demokrasinin kendini savunma güvenceleri olduğunu belirtti.

*** Buna ise MHP. liler "Bütün Partileri kapatsınlar, CHP iktidar olur sorun çözülür" dediler. Genelde CHP dışındaki Tepkiler ise "Kimse Meclisin üzerinde değildir" şeklinde özetlenebilir.

*** Bu değişiklik türbanı serbest bırakmaz. Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP ve MHP tarafından hazırlanan Anayasa değişikliği önerisinin üniversitelerde türbanı serbest bırakamayacağını söyledi.

***
Yargıtay'dan türban için sert çıkış. Yargıtay Başkanvekili Osman Şirin'den türban yasa tasarısına sert tepki geldi. Şirin, “Laiklik ilkesinin zayıflatılması kabul edilemez hukuki eylemlerimiz ile laikliğin arkasında olacağız” dedi. Şirin yaptığı açıklamada, türban karşıtı eylemlere yargının da katılacağı mesajını da verdi.

Bence Eski ve Yeni Başsavcının, yani Yargının söylediklerini
dikkate almak gerekiyor. Çünkü ne derlerse,
Mahkemelerde aynen uyuyor ve o yönde karar veriyorlar.
Kendileri Memleketin tek sahipleri ya...


*** İnönü Üniversitesi Senatosu 'da "Türban serbestliğinin, masum bir özgürlük talebinin ötesinde rejimi değiştirmeye yönelik bir tehdit olduğunu" iddia ederek tartışmada yerini aldı.

*** Biz de türbanlılara hak ettiği notu vermeyiz. İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, "Bu gerginlik bizi bile etkileyecek. Belki hiç hakkımız olmadığı halde, türbanlı bir öğrenciye, cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı diye hak ettiği notu vermeyeceğiz" şeklinde konuştu.

Hani derler ya Bu kadar saçmalamak, ancak okumakla olur diye...
Hem okumuş hem Profesör olmuşlar ama...
Sanki bu sözü haklı çıkartıyorlar...


*** Rektörler, Dinayet İşleri Başkanlığına soyundu! Rektörün canlı yayında başörtüsü konusunda verdiği fetva herkesi şaşkına çevirdi. Prof. Dr. Nusret Aras, " Türban farz değil. İslam dininde kaza uygulaması var. Bu kızlarımız bunu bir kaza olarak saymalıdırlar." cevabını verdi. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa Akaydın ise üniversitesine Museviliğin sembolü olan 'kipa' ile girilmesinde hiçbir sorun olmayacağını belirtti.

Maşallah başörtüsü konusu,
Profesörlerimizi Ulema yapmış.
Dini bir konuda fetva da veriyorlar artık...



Ve Yorumlar :

Ömer Lütfi METE / Bugün 04.02.2008
Örtü yüzünden yaşanan mağduriyet ve tatsızlıklarda vebalin büyüğü 'Siyasal İslâm' cephesinde bulunsa bile -ki bundan emin değilim- laiklik yobazlığı çok daha ağır bir ülke meselesidir. Laikliğin İslâm karşıtlığı şeklinde algılanmasına yol açanlar, Haçlı Seferi yürütüyorlar! Bu Türkiye'ye yapılan en korkunç kötülüklerden biridir.

Neslihan ACU / MedyaTava 30.01.2008
Soru şu: Bir araya gelebilecek miyiz? Ben geliriz diyorum. Gelmek zorundayız diyorum. Tek sorun, yalnız olmanın dayanılmaz hafifliği duygusunu aşabilmek ve şişmiş egoları patlatabilmek.


Hasan Celal GÜZEL / Radikal 20.01.2008
Demokrasinin laikçi düşmanları. Efendim, Türkiye'de 'laikliği' ve 'laik devlet anlayışı' nı -marjinal bir azınlık dışında- herkes benimsemiştir. Hiç kimse, dine dayalı bir devlet arayışı içerisinde değildir. Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğuna kimsenin itirazı yoktur. Ancak, demokratik şekilde iktidara gelemeyen odaklar, laikliği bir din ve ideoloji gibi dayatarak millî egemenlik yerine azınlık tahakkümünü sürdürmeye çalışmaktadır.



Yasağı kaldırmak için, çaresizliktenmidir nedir ?
Birde Türbanın bağlama şekli diye bir saçmalık daha gündemimize girdi.
Buna verilen tepkilere örnek :


Genç Siviller : Hayır, Benim Babaannem gibi olsun. Genç Siviller Başörtüsü yasakçılarının tavrından rahatsız. Taksim'de bir araya gelen Genç Siviller Hareketi üyeleri, başörtüsü yasağını saçma olarak nitelendirdiler. Başörtüsü ile ilgili şekil tartışması yapan ve "babaannelerimiz, anneannelerimiz gibi bağlasınlar" diyenlere gönderme yapmak için beraberlerinde baba annelerinin resimlerini getirdiler. Resimleri gösterip hangisi gibi olsun diye sordular. (Video ve Haber Burada)



Dr. Sivilay Abla'ya gelen ilginç başörtüsü soruları ve cevapları : Taraf Gazetesi 'nden Dr. Sivilay Abla bu perşembe okuyucularının türban sorularını yanıtladı...

Soru: Türbanlılar neden babaannelerimizin taktığı gibi takmıyor. O zaman bir sorun kalmayacak. (Şebnem Balaban-Aydın)
Cevap: Şebnem kızım güzel söyledin. Örneğin benim torunlarım görücü usulüyle evlenmeyi düşünüyor. Belleri ağrıyınca kupa çektiriyorlar. Yemeklerinde vitadan başka yağ kullanmazlar. Ancak ben örtülü olmadığım için başları örtme şansları yok. Bu konuda kara kara düşünüyoruz.. Başlarını örtmeye karar verirlerse senin babaanneni onlara ödünç verir misin?

Soru: CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal, "türban bizim geleneksel kıyafetimiz değil. Bir Arap üniformasıdır " diyor. Türk kızları neden geleneksel Anadolu giysilerini tercih etmiyor da bu Arap üniformasını giymekte ısrar ediyor? (Ankara Olgunlaşma Enstitüsü son sınıf öğrencisi)
Cevap: Baykal yine çok haklı. Halbuki biz sadece geleneksel kıyafetlerimizi giyeriz. Örneğin; blue jean Selçuklu döneminden kalma bir mahalli kıyafetimizdir. Göbek piercingi çok kadim bir şaman ritüelidir. Bildiğimiz tüm geleneksel Anadolu kıyafetlerinde sırt dekoltesi standarttır. Ayrıca bu Arap kıyafetleri Suudi Arabistan'ın Bursa eyaletinde ve Mısır'ın Denizli kentinde dokunuyor. Ben de anlamıyorum niye bu ısrar?

Dr.. Sivilay Abla

Ruh ve Sivil Hastalıkları Mütehassısı
Toplumsal Onarım ve Siyasal Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı





Türban konusu gündemde kaldığı sürece nelerle
karşılasabileceğimizi
anlatan bir yazı :

Üniversitede başörtüsüyle ilgili en seçmece provokasyonlar :
Dünyanın en saçma sapan yasağı kalkmak üzere. Tabii ki bu süreç bir kanun çıkarmak kadar kolay olmayacak. Toplumu tespih tanesi gibi avucunun içinde görenler boş durmayacak. İşte en seçmece başörtüsü provokasyonları.


Sonuç :

Türban sorunun iki yönü var. Birincisi bundan mağdur olanlar. İkincisi ise bu mağduriyet kaldırılırsa mağdur olacaklarını düşünenler... Kim ne derse desin böyle bir sorun yok demekle bu sorun bitmiyor. İlk türban olayı 1968 yılında Siyasal Bilgilerde olmuş ve o gün bugündür yaklaşık 40 yıldır tartışılıyor. Demekki böyle bir sorun yok demekle, memlekte elden gider demekle de olmuyor. Sorun vardır ve çözülmesi gerekiyor. Peki ama NASIL ?

Türkiye, ya Seçimlerden/Demokrasiden vazgeçecek, Seçme işini Rektörlere, Yargıya ve CHP ye bırakacak. Böylece de Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil 'in dediği gibi göbeğini kaşıyan, bidon kafalı cahil halk da (Affınıza sığınarak yazıyorum) onların istemediği partiye oy veremeyecek. Yukarıdaki örneklerde ve buraya almadığım bir sürü örnekde sanki bunu istiyorlar gibi bir izlenim var. Her ne kadar böyle bir izlenim yaratsalarda, Bu ülke kimseninin tapulu malı olmadığına göre böyle bir şey mümkün değildir tabii. Her iki kesim de birileri çok istesede; birbiriyle kardeş kavgası yapmayacağına göre, birbirlerinin korkularını anlamaya çalışarak bu sorunun bir şekilde çözülmesi için çalışmak zorundalar.

Yoksa bu ülke bu konuyu kısır bir döngüyle tartışır ve ülkeye ayak bağı olmasını devam ettirerek yılları kaybetmeye devam eder...



Blog Arşivi...

En Çok Okunanlar...

BEĞENDİĞİM VİDEO 'lar... (Bazıları YalamaTube açıkken çalışıyor.)

BELGESEL 'ler...

*** TürkBirDev :




Daha geniş bilgi için : www.turkbirdev.org

********************

*** Steve Jobs Hayat Hikayesi (Macintosh ve Apple MiMARI)



********************

*** Almanya Gerçeği - Banu AVAR



*** Viyana'da Türk korkusu ve Patriğin ödülü. -BANU AVAR



*** İsveç 'in Nobeli (Nobel Ödülleri nedir.Birde bu açıdan bakın.) - BANU AVAR




********************

GARİP Neşet Ertaş Belgeseli -1 (Can Dündar 'ın hazırladığı belgesel sanırım 10 parça olarak YouTube 'da. Ben 1. yi koydum diğerlerini YouTube 'dan izleyebilirsiniz.)


********************

LOOSE CHANGE 11 Eylül Saldırılarına Farklı bir açıdan bakan çok ilginç bir belgesel.


*********************
MEVLANA
Mercan Dede - Ney ve Semazen Gösterisi Unıversiade 2005 - (Muhteşem Bir Gösteri)

***********************
Bir başkadır Türküler... (Görüntülü)

Ali Ekber Çiçek - Ağlama Gözlerin


*************************

Ali Ekber Çiçek - Haydar Haydar


***********************

Diğer Bloglarım...

Mizah: Özenle seçtiğim Fıkra, Karikatür ve komikler.
Karma: Karışık olanlar burada.
Faydalı Bilgiler : Benim faydalandığım her türlü bilgi.
Otomotiv : Otomotiv dünyasından seçtiklerim.
Fotograf : Ustalardan,İnternet 'ten ve Çektiklerimden...
Tarih: Sıkıcı olmayan, İlginç tarihi bilgiler...
YeniAnayasa: Yeni Anayasa tartışmaları burada.
Videolar : Komik , İlginç ve Değişik videolar...

Ziyaretçilerim...

Savaş Daima Acıdır... Ya Açlık...!!!

Savaş Daima Acıdır... Ya Açlık...!!!
Savaş'ın kötülüğünü ve Açlığı İki karede anlatmak...(Üst Foto : Kevin Carter_Sudan Alt Foto : Yıl 2003 Irak)

ads2

İnternet 'ten Siteler...

Bir zamanlar Sokağa Çıkma Yasağıyla Pazar Gününü Eve Hapsolarak öğrendiğimiz Nüfus bilgilerimiz şimdi bir tık ötede... Türkiye 'nin İllerinden Köylerine kadar Nüfusunu ayrıntılarıyla öğrenebileceğimiz bir site...
http://www.tuik.gov.tr/....
********************
KAN İhtiyacları konusunda yardımcı olmak için kurulmuş bir site... (Tabii üye olup yardımcı olursak.)
http://www.acilkanlazim.com/Default.aspx
********************
Pul Kolleksiyonu Meraklılarına.
http://www.turkpullari.com/
********************
Türk El Sanatları ile ilgili bir site.
http://www.turkelsanati.com/
********************
Eşref Armağan : Gözleri göremeyen bir insanın neler çizdiğine bir bakar mısınız.
http://www.armagan.com/
********************
Alternatif Medya 1 : MiniDEV
http://www.minidev.com/
********************
On-Line Dünya Atlası
http://plasma.nationalgeographic.com/....
********************
www.360tr.com (Panoramik Görüntüler)
http://www.360tr.com/
********************
Siyasal Ufuk Hareketi
http://www.suhareketi.org/
********************
Genç Siviller Hareketi
http://www.gencsiviller.net/
********************
YouTube Yasaklı iken girmek için :
http://www.ktunnel.com/
tıklayın ve önünüze gelen (url) boşluğuna
http://www.YouTube.com
yazın
ve begin browsing butonuna basın

Yasaklı Sitelere Girmek İçin

KULLANILABİLECEK BAŞKA BİR ADRES

Yetti.be | Özgür İnternet!

********************

Yaza Antremanlı girin...
http://majman.net/fly_loader.html

********************


Destekliyorum...

Pardus... Özgürlük İçin... Özgürlük için Pardus...